10 YUNUS SURESİ

 rtfSelectedTabRef*18*109*90*010.090*Yunus 1-109**1*90*tumSure*rtfSelectedTabRef
 rtfBulunanSayi*90*rtfBulunanSayi
 rtfSndPly*10.1*ARAPÇASI OKUNUŞU YAKLAŞIK MEALİ
(١٠-١)
10.1*************الر تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكٖيمِ
10.1 - Elif lâm râ, tilke âyâtul kitâbil hakîm.
S ATEŞ - Elif lâm râ. İşte şunlar, o hikmetli Kitâb'ın âyetleridir.

 rtfSndPly*10.2*
(١٠-٢)
10.2*************اَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا اَنْ اَوْحَيْنَا اِلٰى رَجُلٍ مِنْهُمْ اَنْ اَنْذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذٖينَ اٰمَنُوا اَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْ قَالَ الْكَافِرُونَ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ مُبٖينٌ
10.2 - Ekâne linnâsi aceben en evhaynâ ilâ raculim minhum en enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum gademe sıdgın ınde rabbihim, gâlel kâfirûne inne hâzâ lesâhırum mubîn.
0.2 - İçlerinden bir adama: "İnsanları uyar ve inananlara, Rableri katında kendileri için bir doğruluk kademesi bulunduğunu müjdele!" diye vahyettiğimiz, insanlara tuhaf mı geldi? kâfirler: "Bu, apaçık bir büyücüdür." dediler.

 rtfSndPly*10.3*
(١٠-٣)
10.3*************اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذٖى خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ فٖى سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الْاَمْرَ مَا مِنْ شَفٖيعٍ اِلَّا مِنْ بَعْدِ اِذْنِهٖ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ

10.3 - İnne rabbekumullâhullezî halegas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arşi yudebbirul emr, mâ min şefîın illâ mim bağdi iznih, zâlikumullâhu rabbukum fağbudûh, efelâ tezekkerûn.

10.3 - Rabbiniz O Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş'a istivâ etti (kuruldu). Emri tebdir (buyruğunu) icra eder (yaratıklarını yönetir). O'nun izni olmadan hiç kimse şefâ'at edemez. İşte Rabbiniz Allâh budur. O'na kulluk edin, düşünmüyor musunuz?

 rtfSndPly*10.4*
(١٠-٤)
10.4*************اِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَمٖيعًا وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّا اِنَّهُ يَبْدَٶُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُعٖيدُهُ لِيَجْزِىَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِ وَالَّذٖينَ كَفَرُوا لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَمٖيمٍ وَعَذَابٌ اَلٖيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ

10.4 - İleyhi merciukum cemîâ, vağdallâhi haggâ, innehû yebdeul halga summe yuîduhû liyecziyellezîne âmenû ve amilus sâlihâti bil gıst, vellezîne keferû lehum şerâbum min hamîmiv ve azâbun elîmum bimâ kânû yekfurûn.

10.4 - Hepinizin dönüşü, O'nadır. Bu, Allâh'ın gerçek olarak verdiği sözdür. O, yaratmağa başlar, sonra inanıp iyi işler yapanlara adâletle karşılık vermek için yeniden yaratır. İnkâr edenlere gelince, küfürlerinden dolayı onlara kaynar sudan bir içki ve acı bir azâb vardır.

 rtfSndPly*10.5*
(١٠-٥)
10.5*************هُوَ الَّذٖى جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاءً وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنٖينَ وَالْحِسَابَ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ذٰلِكَ اِلَّا بِالْحَقِّ يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

10.5 - Huvellezî cealeş şemse dıyâev vel gamera nûrav ve gadderahû menâzile litağlemû adedes sinîne vel hısâb, mâ halegallâhu zâlike illâ bil hagg, yufassılul âyâti ligavmiy yağlemûn.

10.5 - Güneşi ziya, ay'ı nur yapan; yılların sayısını ve (vakitlerin) hesabı(nı) bilmeniz için aya (dolaşma) konaklar(ı) düzenleyen O'dur. Allâh, bunları (boş yere değil), gerçek ile (hikmeti uyarınca) yaratmıştır. Bilen bir kavim için âyetleri açıklamaktadır.

 rtfSndPly*10.6*
(١٠-٦)
10.6*************اِنَّ فِى اخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللّٰهُ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ

10.6 - İnne fihtilâfil leyli ven nehâri ve mâ halegallâhu fis semâvâti vel ardı leâyâtil ligavmiy yettegûn.

10.6 - Gece ve gündüzün değişmesinde ve Allâh'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde, korunan bir topluluk için nice ibretler vardır.

 rtfSndPly*10.7*
(١٠-٧)
10.7*************اِنَّ الَّذٖينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا وَرَضُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَاطْمَاَنُّوا بِهَا وَالَّذٖينَ هُمْ عَنْ اٰيَاتِنَا غَافِلُونَ

10.7 - İnnellezîne lâ yercûne ligâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatmeennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ ğâfilûn.

10.7 - Bizimle buluşmayı ummayan, dünyâ hayâtına râzı olup onunla rahat edenler ve bizim âyetlerimizden gaflet edenler...

 rtfSndPly*10.8*
(١٠-٨)
10.8*************اُولٰئِكَ مَاْوٰیهُمُ النُّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

10.8 - Ulâike meé'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn.

10.8 - İşte kazandıkları işlerden ötürü onların varacakları yer, ateştir!

 rtfSndPly*10.9*
(١٠-٩)
10.9*************اِنَّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ يَهْدٖيهِمْ رَبُّهُمْ بِاٖيمَانِهِمْ تَجْرٖى مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ فٖى جَنَّاتِ النَّعٖيمِ

10.9 - İnnellezîne âmenû ve amilus sâlihâti yehdîhim rabbuhum biîmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin neîm.

10.9 - İnanıp iyi işler yapanlara gelince imanlarından dolayı Rableri, onları altlarından ırmaklar akan ni'met cennetlerine iletir.

 rtfSndPly*10.10*
(١٠-١٠)
10.10*************دَعْوٰیهُمْ فٖيهَا سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فٖيهَا سَلَامٌ وَاٰخِرُ دَعْوٰیهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

10.10 - Dağvâhum fîhâ subhânekallâhumme ve tahıyyetuhum fîhâ selâm, ve âhıru dağvâhum enil hamdu lillâhi rabbil âlemîn.

10.10 - Onların orada du'âsı: "Allâh'ım Sen her türlü eksiklikten uzaksın!", birbirlerine sağlık dilekleri: "Selâm", du'âlarının sonu da: "Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun!" sözleridir.

 rtfSndPly*10.11*
(١٠-١١)
10.11*************وَلَوْ يُعَجِّلُ اللّٰهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُمْ بِالْخَيْرِ لَقُضِىَ اِلَيْهِمْ اَجَلُهُمْ فَنَذَرُ الَّذٖينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا فٖى طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

10.11 - Ve lev yuaccilullâhu linnâsiş şerrastiğcâlehum bilhayri legudıye ileyhim eceluhum, fenezerullezîne lâ yercûne ligâenâ fî tuğyânihim yağmehûn.

10.11 - İnsanların, hayrı acele istemeleri gibi, Allâh da onlara şerri acele verseydi, süreleri hemen bitirilmiş olurdu. Ama biz, bizimle buluşmayı ummayanları bırakırız, azgınlıkları içinde bocalar, dururlar.

 rtfSndPly*10.12*
(١٠-١٢)
10.12*************وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِهٖ اَوْ قَاعِدًا اَوْ قَائِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَاَنْ لَمْ يَدْعُنَا اِلٰى ضُرٍّ مَسَّهُ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفٖينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

10.12 - Ve izâ messel insâned durru deânâ licembihî ev gâıden ev gâimâ, felemmâ keşefnâ anhu durrahû merra keel lem yed'unâ ilâ durrim messeh, kezâlike zuyyine lilmusrifîne mâ kânû yağmelûn.

10.12 - İnsana bir darlık dokunduğu zaman, yanı üzere yatarken, yahut otururken ya da ayakta bize yalvarır; ama biz onun darlığını aç(ıp kaldır)ınca sanki kendisine dokunan bir darlıktan ötürü bize hiç yalvarmamış gibi hareket eder. İşte aşırı gidenlere, yaptıkları iş böylesine süslü gösterilmiştir.

 rtfSndPly*10.13*
(١٠-١٣)
10.13*************وَلَقَدْ اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُوا وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا كَذٰلِكَ نَجْزِى الْقَوْمَ الْمُجْرِمٖينَ

10.13 - Ve legad ehleknel gurûne min gablikum lemmâ zalemû ve câethum rusuluhum bilbeyyinâti ve mâ kânû liyué'minû, kezâlike neczil gavmel mucrimîn.

10.13 - Sizden önce, zulmettikleri ve peygamberleri kendilerine açık kanıtlar getirdikleri halde inanmadıkları için nice nesilleri helâk etmişizdir. İşte suç işleyen kavmi böyle cezâlandırırız.

 rtfSndPly*10.14*
(١٠-١٤)
10.14*************ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلَائِفَ فِى الْاَرْضِ مِنْ بَعْدِهِمْ لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ

10.14 - Summe cealnâkum halâife fil ardı mim bağdihim linenzura keyfe tağmelûn.

10.14 - Sonra onların ardından, bu dünyâda onların yerine sizi geçirdik ki, sizin de nasıl davranacağınızı görelim.

 rtfSndPly*10.15*
(١٠-١٥)
10.15*************وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذٖينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْاٰنٍ غَيْرِ هٰذَا اَوْ بَدِّلْهُ قُلْ مَا يَكُونُ لٖى اَنْ اُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَاٸِ نَفْسٖى اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰى اِلَیَّ اِنّٖى اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّٖى عَذَابَ يَوْمٍ عَظٖيمٍ

10.15 - Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin gâlellezîne lâ yercûne ligâeneé'ti bigur'ânin ğayri hâzâ ev beddilh, gul mâ yekûnu lî en ubeddilehû min tilgâi nefsî, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy, innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm.

10.15 - Onlara açık açık âyetlerimiz okunduğu zaman, bizimle buluşmayı ummayanlar: "Bundan başka bir Kur'ân getir veya bunu değiştir." derler. De ki: "Onu kendi tarafımdan değiştiremem. Ben sadece bana vahyolunana uyarım. Şâyet ben Rabbime karşı gelirsem, büyük bir günün azâbından korkarım."

 rtfSndPly*10.16*
(١٠-١٦)
10.16*************قُلْ لَوْ شَاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَا اَدْرٰیكُمْ بِهٖ فَقَدْ لَبِثْتُ فٖيكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِهٖ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

10.16 - Gul lev şâallâhu mâ televtuhû aleykum ve lâ edrâkum bih, fegad lebistu fîkum umuram min gablih, efelâ tağgılûn.

10.16 - De ki: "Eğer Allâh dileseydi, onu size okumazdım ve onu size hiç bildirmezdi. Ben ondan önce aranızda bir ömür boyu kalmıştım (böyle bir şey yapmamıştım), düşünmüyor musunuz?"

 rtfSndPly*10.17*
(١٠-١٧)
10.17*************فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِهٖ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ

10.17 - Femen azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe biâyâtih, innehû lâ yuflihul mucrimûn.

10.17 - Uydurduğu yalanı Allâh'ın üzerine atan, yahut O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Şüphesiz suçlular asla onmazlar.

 rtfSndPly*10.18*
(١٠-١٨)
10.18*************وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هٰؤُلَاءِ شُفَعَاؤُنَا عِنْدَ اللّٰهِ قُلْ اَتُنَبِّئُونَ اللّٰهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِى السَّمٰوَاتِ وَلَا فِى الْاَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ

10.18 - Ve yağbudûne min dûnillâhi mâ lâ yedurruhum ve lâ yenfeuhum ve yegûlûne hâulâi şufeâunâ ındallâh, gul etunebbiûnallâhe bimâ lâ yağlemu fis semâvâti ve lâ fil ard, subhânehû ve teâlâ ammâ yuşrikûn.

10.18 - Allâh'ı bırakıp kendilerine ne zarar, ne de yarar veremeyen şeylere tapıyorlar ve: "Bunlar Allâh katında bizim şefâ'atçilerimizdir!" diyorlar. De ki: "Allâh'ın, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi Allah'a haber veriyorsunuz?" O, onların koştukları ortaklardan uzak ve yücedir.

 rtfSndPly*10.19*
(١٠-١٩)
10.19*************وَمَا كَانَ النَّاسُ اِلَّا اُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُوا وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِىَ بَيْنَهُمْ فٖيمَا فٖيهِ يَخْتَلِفُونَ

10.19 - Ve mâ kânen nâsu illâ ummetev vâhıdeten fahtelefû, ve lev lâ kelimetun sebegat mir rabbike legudıye beynehum fîmâ fîhi yahtelifûn.

10.19 - İnsanlar bir tek milletten başka bir şey değildi, ama ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden bir söz geçmemiş olsaydı, ayrılığa düştükleri konuda hemen aralarında hüküm verilir(işleri bitirilir)di.

 rtfSndPly*10.20*
(١٠-٢٠)
10.20*************وَيَقُولُونَ لَوْلَا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّهٖ فَقُلْ اِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّٰهِ فَانْتَظِرُوا اِنّٖى مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرٖينَ

10.20 - Ve yegûlûne lev lâ unzile aleyhi âyetum mir rabbih, fegul innemel ğaybu lillâhi fentezırû, innî meakum minel muntezırîn.

10.20 - Ona Rabbinden bir mu'cize indirilmeli değil mi? diyorlar. De ki: "Gayb Allâh'ındır (görülmeyeni bilen O'dur). Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim."

 rtfSndPly*10.21*
(١٠-٢١)
10.21*************وَاِذَا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُمْ اِذَا لَهُمْ مَكْرٌ فٖى اٰيَاتِنَا قُلِ اللّٰهُ اَسْرَعُ مَكْرًا اِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ

10.21 - Ve izâ ezagnen nâse rahmetem mim bağdi darrâe messethum izâ lehum mekrun fî âyâtinâ, gulillâhu esrau mekrâ, inne rusulenâ yektubûne mâ temkurûn.

10.21 - Kendilerine dokunan bir darlıktan sonra insanlara bir rahmet (sağlık ve bolluk zevkini) taddırdığımız zaman bakarsın ki, yine onların, âyetlerimiz hakkında bir tuzakları vardır. De ki: "Allâh daha çabuk tuzak kurar!" Elçilerimiz, sizin kurduğunuz tuzakları yazıyorlar.

 rtfSndPly*10.22*
(١٠-٢٢)
10.22*************هُوَ الَّذٖى يُسَيِّرُكُمْ فِى الْبَرِّ وَالْبَحْرِ حَتّٰى اِذَا كُنْتُمْ فِى الْفُلْكِ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِرٖيحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَاءَتْهَا رٖيحٌ عَاصِفٌ وَجَاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّوا اَنَّهُمْ اُحٖيطَ بِهِمْ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَ لَئِنْ اَنْجَيْتَنَا مِنْ هٰذِهٖ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرٖينَ

10.22 - Huvellezî yuseyyirukum fil berri vel bahr, hattâ izâ kuntum fil fulk, ve cerayne bihim birîhın tayyibetiv ve ferihû bihâ câethâ rîhun âsıfuv ve câehumul mevcu min kulli mekâniv ve zannû ennehum uhîta bihim deavullâhe muhlisîne lehud dîn, lein enceytenâ min hâzihî lenekûnenne mineş şâkirîn.

10.22 - Sizi karada ve denizde yürüten O'dur. Gemide olduğunuz zaman(ı düşünün): Gemiler, içinde bulunanları hoş bir rüzgârla alıp götürdüğü, ve (yolcular) bununla sevindikleri sırada, birden gemiye, şiddetli bir kasırga gelip de, her yerden gelen dalgalar onları sardığı ve artık kendilerinin tamamen kuşatıldıklarını (bir daha kurtulamayacaklarını) sandıkları zaman, dini, yalnız Allah'a hâlis kılarak O'na şöyle yalvarmağa başlarlar: "Andolsun, eğer bizi bundan kurtarırsan, şükredenlerden olacağız."

 rtfSndPly*10.23*
(١٠-٢٣)
10.23*************فَلَمَّا اَنْجٰیهُمْ اِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِى الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ يَا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلٰى اَنْفُسِكُمْ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

10.23 - Felemmâ encâhum izâhum yebğûne fil ardı biğayril hagg, yâ eyyuhennâsu innemâ bağyukum alâ enfusikum metâal hayâtid dunyâ summe ileynâ merciukum fenunebbiukum bimâ kuntum tağmelûn.

10.23 - Ama (Allâh) onları kurtarınca hemen yeryüzünde haksız yere taşkınlık yaparlar. Ey insanlar, taşkınlığınız kendi aleyhinizedir. Sadece şu yakın (geçici) hayâtın zevkinden ibârettir. Sonra dönüşünüz bizedir; size bütün yaptıklarınızı haber veririz.

 rtfSndPly*10.24*
(١٠-٢٤)
10.24*************اِنَّمَا مَثَلُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهٖ نَبَاتُ الْاَرْضِ مِمَّا يَاْكُلُ النَّاسُ وَالْاَنْعَامُ حَتّٰى اِذَا اَخَذَتِ الْاَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ اَهْلُهَا اَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَا اَتٰيهَا اَمْرُنَا لَيْلًا اَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَصٖيدًا كَاَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْاَمْسِ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

10.24 - İnnemâ meselul hayâtid dunyâ kemâin enzelnâhu mines semâi fahteleta bihî nebâtul ardı mimmâ yeé'kulun nâsu vel en'âm, hattâ izâ ehazetil ardu zuhrufehâ vezzeyyenet ve zanne ehluhâ ennehum gâdirûne aleyhâ etâhâ emrunâ leylen ev nehâran fecealnâhâ hasîden keel lem tağne bil ems, kezâlike nufassılul âyâti ligavmiy yetefekkerûn.

10.24 - Şu yakın hayât, tıpkı gökten indirdiğimiz bir suya benzer: İnsanların ve hayvanların yediği arz bitkisi o su ile karıştı: nihâyet yer zinetini takınıp süslendiği ve halkı da on(un ürününü devşirmeğ)e kâdir olduklarını zannettikleri sırada birden buyruğumuz ona gece veya gündüz geldi; sanki dün o hiç (bitkisiyle süslenip) şenlenmemiş gibi, onu biçilmiş yaptık (süsünü, zenginliğini biçtik, yok ettik). İşte biz, düşünen bir toplum için âyetleri böyle geniş geniş açıklarız.

 rtfSndPly*10.25*
(١٠-٢٥)
10.25*************وَاللّٰهُ يَدْعُوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِ وَيَهْدٖى مَنْ يَشَاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ

10.25 - Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm, ve yehdî mey yeşâu ilâ sırâtım mustegîm.

10.25 - Allâh; esenlik yurduna çağırır ve dilediğini doğru bir yola iletir.

 rtfSndPly*10.26*
(١٠-٢٦)
10.26*************لِلَّذٖينَ اَحْسَنُوا الْحُسْنٰى وَزِيَادَةٌ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌ اُولٰئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ

10.26 - Lillezîne ahsenul husnâ ve ziyâdeh, ve lâ yerhegu vucûhehum gateruv ve lâ zilleh, ulâike ashâbul cenneh, hum fîhâ hâlidûn.

10.26 - Güzel davrananlara daha güzel karşılık ve fazlası var. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de horluk. İşte onlar cennet halkıdır, orada ebedi kalacaklardır.

 rtfSndPly*10.27*
(١٠-٢٧)
10.27*************وَالَّذٖينَ كَسَبُوا السَّيِّپَاتِ جَزَاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ مَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍ كَاَنَّمَا اُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِنَ الَّيْلِ مُظْلِمًا اُولٰئِكَ اَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ

10.27 - Vellezîne kesebus seyyiâti cezâu seyyietim bimislihâ ve terheguhum zilleh, mâ lehum minallâhi min âsım, keennemâ uğşiyet vucûhuhum gıtaam minel leyli muzlimâ, ulâike ashabun nâr, hum fîhâ hâlidûn.

10.27 - Kötü işler yapanlara da (yaptıkları) kötülüğün aynen cezâsı verilir. Ve onların yüzlerini bir horluk kaplar. Onları Allah'tan kurtaracak hiç kimse yoktur. Sanki yüzleri, karanlık geceden parçalara bürünmüştür. İşte onlar da ateş halkıdır, hep orada kalacaklardır.

 rtfSndPly*10.28*
(١٠-٢٨)
10.28*************وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمٖيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذٖينَ اَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ اَنْتُمْ وَشُرَكَاؤُكُمْ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَاؤُهُمْ مَا كُنْتُمْ اِيَّانَا تَعْبُدُونَ

10.28 - Ve yevme nahşuruhum cemîan summe negûlu lillezîne eşrakû mekânekum entum ve şurakâukum, fezeyyelnâ beynehum ve gâle şurakâuhum mâ kuntum iyyânâ tağbudûn.

10.28 - O gün onları hep bir araya toplarız, sonra ortak koşanlara; "Haydi siz ve koştuğunuz ortaklar yerlerinize!" deriz. Artık (tanrılariyle) aralarını açmışızdır (dünyâdaki gibi aralarında bir bağ kalmamıştır). Koştukları ortaklar: "Siz bize tapmıyordunuz?" demektedirler.

 rtfSndPly*10.29*
(١٠-٢٩)
10.29*************فَكَفٰى بِاللّٰهِ شَهٖيدًا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ اِنْ كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِلٖينَ

10.29 - Fekefâ billâhi şehîdem beynenâ ve beynekum in kunnâ an ıbâdetikum leğâfilîn.

10.29 - Şimdi bizimle sizin aranızda Allâh'ın şâhid olması yeter; doğrusu biz sizin (bize) tapmanızdan tamamen habersizdik!

 rtfSndPly*10.30*
(١٠-٣٠)
10.30*************هُنَالِكَ تَبْلُوا كُلُّ نَفْسٍ مَا اَسْلَفَتْ وَرُدُّوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰیهُمُ الْحَقِّ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

10.30 - Hunâlike teblû kullu nefsim mâ eslefet ve ruddû ilallâhi mevlâhumul haggı ve dalle anhum mâ kânû yefterûn.

10.30 - İşte orada her can, geçmişte yaptıklarını dener (yaptıklarının yararını ve zararını görür). Gerçek sâhipleri olan Allah'a döndürülürler ve uydurdukları şeyler, kendilerinden kaybolup gider.

 rtfSndPly*10.31*
(١٠-٣١)
10.31*************قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْاَرْضِ اَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ والْاَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَیَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَنْ يُدَبِّرُ الْاَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللّٰهُ فَقُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ

10.31 - Gul mey yerzugukum mines semâi vel ardı emmey yemlikus sem'a vel ebsâra ve mey yuhricul hayye minel meyyiti ve yuhricul meyyite minel hayyi ve mey yudebbirul emr, feseyegûlûnallâh, fegul efelâ tettegûn.

10.31 - De ki: "Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya da o kulak(lar)ın ve gözlerin sâhibi kimdir? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? Kim buyruğu(nu) yürütüyor (kâinâtı yönetiyor)?" "Allâh." diyecekler. "O halde, korunmuyor musunuz?" de.

 rtfSndPly*10.32*
(١٠-٣٢)
10.32*************فَذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ اِلَّا الضَّلَالُ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ

10.32 - Fezâlikumullâhu rabbukumulhagg, femâzâ bağdel haggı illed dalâl, feennâ tusrafûn.

10.32 - İşte sizin gerçek Rabbiniz Allâh budur. Gerçekten sonra sapıklıktan başka ne var? Öyleyse nasıl (hak'tan sapıklığa) çevriliyorsunuz?

 rtfSndPly*10.33*
(١٠-٣٣)
10.33*************كَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذٖينَ فَسَقُوا اَنَّهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

10.33 - Kezâlike haggat kelimetu rabbike alellezîne fesegû ennehum lâ yué'minûn.

10.33 - Böylece Rabbinin, yoldan çıkanlar için söylediği: "Onlar inanmazlar." sözü, gerçekleşti.

 rtfSndPly*10.34*
(١٠-٣٤)
10.34*************قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَبْدَٶُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُعٖيدُهُ قُلِ اللّٰهُ يَبْدَٶُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُعٖيدُهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ

10.34 - Gul hel min şurakâikum mey yebdeul halga summe yuîduh, gulillâhu yebdeul halga summe yuîduhû feennâ tué'fekûn.

10.34 - De ki: "Sizin koştuğunuz ortaklardan ilk defa yaratacak, sonra onu çevirip yeniden yaratacak olan var mı?" De ki: "Allâh ilk defa yaratır, sonra onu çevirip yeniden yaratır. Öyleyse nasıl (doğru yoldan) çevriliyorsunuz?"

 rtfSndPly*10.35*
(١٠-٣٥)
10.35*************قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَائِكُمْ مَنْ يَهْدٖى اِلَى الْحَقِّ قُلِ اللّٰهُ يَهْدٖى لِلْحَقِّ اَفَمَنْ يَهْدٖى اِلَى الْحَقِّ اَحَقُّ اَنْ يُتَّبَعَ اَمَّنْ لَا يَهِدّٖى اِلَّا اَنْ يُهْدٰى فَمَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ

10.35 - Gul hel min şurakâikum mey yehdî ilel hagg, gulillâhu yehdî lilhagg, efemey yehdî ilel haggı ehaggu ey yuttebea emmel lâ yehiddî illâ ey yuhdâ, femâ lekum, keyfe tahkumûn.

10.35 - De ki: "Sizin ortaklarınızdan hakka götürecek var mı?" De ki: "Allâh, hakka götürür. Hakka götüren mi uyulmağa daha lâyıktır, yoksa (tutulup) yola götürülmedikçe kendisi doğru yolu bulamayan mı? O halde neyiniz var? Nasıl hükmediyorsunuz?"

 rtfSndPly*10.36*
(١٠-٣٦)
10.36*************وَمَا يَتَّبِعُ اَكْثَرُهُمْ اِلَّا ظَنًّا اِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنٖى مِنَ الْحَقِّ شَيْپًا اِنَّ اللّٰهَ عَلٖيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ

10.36 - Ve mâ yettebiu ekseruhum illâ zannâ, innez zanne lâ yuğnî minel haggı şey'â, innallâhe alîmum bimâ yef'alûn.

10.36 - Onların çoğu, zandan başka bir şeye uymuyorlar. Zan ise gerçekten hiçbir şey kazandırmaz. Muhakkak ki Allâh, onların ne yaptıklarını bilir.

 rtfSndPly*10.37*
(١٠-٣٧)
10.37*************وَمَا كَانَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ اَنْ يُفْتَرٰى مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ تَصْدٖيقَ الَّذٖى بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصٖيلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ فٖيهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

10.37 - Ve mâ kâne hâzel gur'ânu ey yufterâ min dûnillâhi ve lâkin tasdîgallezî beyne yedeyhi ve tefsîlel kitâbi lâ raybe fîhi mir rabbil âlemîn.

10.37 - Bu Kur'ân, Allah'tan başkası tarafından uydurulacak bir şey değildir. Ancak kendinden öncekinin doğrulaması ve Kitabın açıklamasıdır. Onda asla şüphe yoktur. Âlemlerin Rabbi tarafından(indirilmiş)dir.

 rtfSndPly*10.38*
(١٠-٣٨)
10.38*************اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰیهُ قُلْ فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِثْلِهٖ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ

10.38 - Em yegûlûnefterâh, gul feé'tû bisûratim mislihî ved'û menistetağtum min dûnillâhi in kuntum sâdigîn.

10.38 - Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eğer doğru iseniz haydi onun benzeri bir sûre getirin ve Allah'tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın!"

 rtfSndPly*10.39*
(١٠-٣٩)
10.39*************بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُحٖيطُوا بِعِلْمِهٖ وَلَمَّا يَاْتِهِمْ تَاْوٖيلُهُ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمٖينَ

10.39 - Bel kezzebû bimâ lem yuhîtû biılmihî ve lemmâ yeé'tihim teé'vîluh, kezâlike kezzebellezîne min gablihim fenzur keyfe kâne âgıbetuz zâlimîn.

10.39 - Hayır, bilgisini kavrayamadıkları, sonucu henüz başlarına gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Bak, o zâlimlerin sonu nice oldu?

 rtfSndPly*10.40*
(١٠-٤٠)
10.40*************وَمِنْهُمْ مَنْ يُؤْمِنُ بِهٖ وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهٖ وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِالْمُفْسِدٖينَ

10.40 - Ve minhum mey yué'minu bihî ve minhum mel lâ yué'minu bih, ve rabbuke ağlemu bilmufsidîn.

10.40 - Onlardan kimi, ona inanır, kimi de inanmaz. Rabbin bozguncuları çok iyi bilir.

 rtfSndPly*10.41*
(١٠-٤١)
10.41*************وَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ لٖى عَمَلٖى وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ اَنْتُمْ بَرٖيٶُنَ مِمَّا اَعْمَلُ وَاَنَا بَرٖیءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ

10.41 - Ve in kezzebûke fegul lî amelî ve lekum amelukum, entum berîûne mimmâ ağmelu ve ene berîum mimmâ tağmelûn.

10.41 - Eğer onlar seni yalanladılarsa de ki: "Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız size. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım!"

 rtfSndPly*10.42*
(١٠-٤٢)
10.42*************وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُونَ اِلَيْكَ اَفَاَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُوا لَا يَعْقِلُونَ

10.42 - Ve minhum mey yestemiûne ileyk, efeente tusmius summe ve lev kânû lâ yağgılûn.

10.42 - İçlerinden sana kulak verip dinleyenler de vardır. Fakat sağırlara sen mi duyuracaksın? Hele akıllarını da kullanmıyorlarsa!

 rtfSndPly*10.43*
(١٠-٤٣)
10.43*************وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْظُرُ اِلَيْكَ اَفَاَنْتَ تَهْدِى الْعُمْیَ وَلَوْ كَانُوا لَا يُبْصِرُونَ

10.43 - Ve minhum mey yenzuru ileyk, efeente tehdil umye ve lev kânû lâ yubsırûn.

10.43 - İçlerinden sana bakanlar da var. Fakat körleri sen mi yola götüreceksin? Hele sezgileriyle de görmüyorlarsa?

 rtfSndPly*10.44*
(١٠-٤٤)
10.44*************اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْپًا وَلٰكِنَّ النَّاسَ اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

10.44 - İnnallâhe lâ yazlimun nâse şey'ev ve lâkinnen nâse enfusehum yazlimûn.

10.44 - Allâh insanlara hiç zulmetmez, fakat insanlar kendi kendilerine zulmediyorlar.

 rtfSndPly*10.45*
(١٠-٤٥)
10.45*************وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُوا اِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ قَدْ خَسِرَ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللّٰهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَدٖينَ

10.45 - Ve yevme yahşuruhum keel lem yelbesû illâ sâatem minen nehâri yeteârafûne beynehum, gad hasirallezîne kezzebû biligâillâhi ve mâ kânû muhtedîn.

10.45 - Onları bir araya toplayacağı gün, sanki onlar sadece gündüzün, görüşüp, tanıştıkları bir sâ'ati kadar dünyâda kalmış olurlar. Allâh'ın huzûruna çıkmayı yalanlayıp, yola gelmemiş olanlar, en büyük ziyana uğramışlardır.

 rtfSndPly*10.46*
(١٠-٤٦)
10.46*************وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذٖى نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللّٰهُ شَهٖيدٌ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ

10.46 - Ve immâ nuriyenneke bağdallezî neıduhum ev neteveffeyenneke feileynâ merciuhum summallâhu şehîdun alâ mâ yef'alûn.

10.46 - Ya onları uyardığımız şeylerin bir kısmını sana gösteririz. Ya da (bundan önce) seni vefat ettiririz (farketmez). Nasıl olsa dönüşleri bizedir. Sonra Allâh onların yaptıklarına da şâhiddir.

 rtfSndPly*10.47*
(١٠-٤٧)
10.47*************وَلِكُلِّ اُمَّةٍ رَسُولٌ فَاِذَا جَاءَ رَسُولُهُمْ قُضِىَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

10.47 - Ve likulli ummetir rasûl, feizâ câe rasûluhum gudıye beynehum bil gıstı ve hum lâ yuzlemûn.

10.47 - Her ümmetin bir elçisi vardır. Elçileri gel(ip de bunlar onu yalanlay)ınca aralarında adâletle hükmolunur, onlara hiç haksızlık edilmez.

 rtfSndPly*10.48*
(١٠-٤٨)
10.48*************وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ

10.48 - Ve yegûlûne metâ hâzel vağdu in kuntum sâdigîn.

10.48 - Doğru iseniz bu bizi tehdid(ettiğiniz) azâb ne zaman? diyorlar.

 rtfSndPly*10.49*
(١٠-٤٩)
10.49*************قُلْ لَا اَمْلِكُ لِنَفْسٖى ضَرًّا وَلَا نَفْعًا اِلَّا مَا شَاءَ اللّٰهُ لِكُلِّ اُمَّةٍ اَجَلٌ اِذَا جَاءَ اَجَلُهُمْ فَلَا يَسْتَاْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ

10.49 - Gul lâ emliku linefsî darrav ve lâ nef'an illâ mâşâallâh, likulli ummetin ecel, izâ câe eceluhum felâ yesteé'hırûne sâatev ve lâ yestagdimûn.

10.49 - De ki: "Ben kendime dahi, Allâh'ın dilediğinden başka, ne zarar, ne de yarar verme gücüne sâhip değilim. Her ümmetin bir süresi vardır. Süreleri gelince ne bir an geri kalırlar, ne de ileri giderler."

 rtfSndPly*10.50*
(١٠-٥٠)
10.50*************قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا اَوْ نَهَارًا مَاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ

10.50 - Gul eraeytum in etâkum azâbuhû beyâten ev nehâram mâzâ yestağcilu minhul mucrimûn.

10.50 - De ki: "Bakın, eğer O'nun azâbı size geceleyin, ya da gündüzün gelirse... Suçlular bun(lar)dan hangisini acele istiyor?"

 rtfSndPly*10.51*
(١٠-٥١)
10.51*************اَثُمَّ اِذَا مَا وَقَعَ اٰمَنْتُمْ بِهٖ اٰلْپٰنَ وَقَدْ كُنْتُمْ بِهٖ تَسْتَعْجِلُونَ

10.51 - Esumme izâ mâ vegaa âmentum bih, âl'âne vegad kuntum bihî testağcilûn.

10.51 - (Azâb) başınıza geldikten sonra mı ona inanacaksınız? Şimdi mi (inandınız)? Hani ya siz onu çabuk isteyip duruyordunuz (nasılmış)?

 rtfSndPly*10.52*
(١٠-٥٢)
10.52*************ثُمَّ قٖيلَ لِلَّذٖينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ هَلْ تُجْزَوْنَ اِلَّا بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ

10.52 - Summe gîle lillezîne zalemû zûgû azâbel huld, hel tuczevne illâ bimâ kuntum teksibûn.

10.52 - Sonra zulmedenlere: "Sürekli azâbı tadın!" denilecek, "Yalnız kazandığınız şeylerle cezâlandırılmıyor musunuz?"

 rtfSndPly*10.53*
(١٠-٥٣)
10.53*************وَيَسْتَنْبِئُونَكَ اَحَقٌّ هُوَ قُلْ اٖى وَرَبّٖى اِنَّهُ لَحَقٌّ وَمَا اَنْتُمْ بِمُعْجِزٖينَ

10.53 - Ve yestembiûneke ehaggun hû, gul î ve rabbî innehû lehagguv ve mâ entum bimuğcizîn.

10.53 - Sahiden o gerçek midir? diye senden soruyorlar. De ki: "Evet, Rabbim hakkı için o gerçektir. Siz (onu) önleyemezsiniz!"

 rtfSndPly*10.54*
(١٠-٥٤)
10.54*************وَلَوْ اَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِى الْاَرْضِ لَافْتَدَتْ بِهٖ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَ وَقُضِىَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

10.54 - Ve lev enne likulli nefsin zalemet mâ fil ardı leftedet bih, ve eserrun nedâmete lemmâ raevul azâb, ve gudıye beynehum bil gıstı ve hum lâ yuzlemûn.

10.54 - (O zaman), kendisine zulmeden her kişi, yeryüzünde ne varsa hepsi kendisinin olsaydı (azâbdan kurtulmak için) onu fidye verirdi. Azâbı gördükleri zaman, içlerinde pişmanlık duyarlar, aralarında adâletle hükmedilir, asla haksızlığa uğratılmazlar.

 rtfSndPly*10.55*
(١٠-٥٥)
10.55*************اَلَا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَلَا اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

10.55 - Elâ inne lillâhi mâ fis semâvâti vel ard, elâ inne vağdallâhi hagguv ve lâkinne ekserahum lâ yağlemûn.

10.55 - İyi bil ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allâh'ındır. İyi bil ki Allâh'ın va'di gerçektir, fakat çokları bilmiyorlar.

 rtfSndPly*10.56*
(١٠-٥٦)
10.56*************هُوَ يُحْيٖ وَيُمٖيتُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

10.56 - Huve yuhyî ve yumîtu ve ileyhi turceûn.

10.56 - O, yaşatır, öldürür ve siz O'na döndürülüp götürüleceksiniz.

 rtfSndPly*10.57*
(١٠-٥٧)
10.57*************يَا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَاءٌ لِمَا فِى الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنٖينَ

10.57 - Yâ eyyuhen nâsu gad câetkum mev'ızatum mir rabbikum ve şifâul lima fis sudûri ve hudev ve rahmetul lilmué'minîn.

10.57 - Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, göğüslerde olan(sıkıntılar)a şifa ve inananlara bir yol gösterici ve rahmet gelmiştir.

 rtfSndPly*10.58*
(١٠-٥٨)
10.58*************قُلْ بِفَضْلِ اللّٰهِ وَبِرَحْمَتِهٖ فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُوا هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ

10.58 - Gul bifadlillâhi ve birahmetihî febizâlike felyefrahû, huve hayrum mimmâ yecmeûn.

10.58 - De ki: "Allâh'ın lutfiyle, rahmetiyle (evet) ancak onunla ferahlansınlar. O onların toplayıp yığdıklarından hayırlıdır."

 rtfSndPly*10.59*
(١٠-٥٩)
10.59*************قُلْ اَرَاَيْتُمْ مَا اَنْزَلَ اللّٰهُ لَكُمْ مِنْ رِزْقٍ فَجَعَلْتُمْ مِنْهُ حَرَامًا وَحَلَالًا قُلْ اٰللّٰهُ اَذِنَ لَكُمْ اَمْ عَلَى اللّٰهِ تَفْتَرُونَ

10.59 - Gul eraeytum ma enzelallâhu lekum mir rizgın fecealtum minhu harâmev ve halâlâ, gul âllâhu ezine lekum em alallâhi tefterûn.

10.59 - De ki: "Gördünüz mü, Allâh'ın size rızık olarak indirdiği şeylerin bir kısmını harâm ve bir kısmını helâl yaptınız." De ki: "Allâh mı size böyle izin verdi, yoksa siz Allah'a iftirâ mı ediyorsunuz?"

 rtfSndPly*10.60*
(١٠-٦٠)
10.60*************وَمَا ظَنُّ الَّذٖينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ

10.60 - Ve mâ zannullezîne yefterûne alallâhil kezibe yevmel gıyâmeh, innallâhe lezû fadlin alen nâsi ve lâkinne ekserahum lâ yeşkurûn.

10.60 - Allah'a yalan uyduranların kıyâmet günü hakkındaki zanları nedir? Muhakkak ki Allâh, insanlara karşı lutuf sâhibidir, ama çokları şükretmiyorlar.

 rtfSndPly*10.61*
(١٠-٦١)
10.61*************وَمَا تَكُونُ فٖى شَاْنٍ وَمَا تَتْلُوا مِنْهُ مِنْ قُرْاٰنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ اِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا اِذْ تُفٖيضُونَ فٖيهِ وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِى الْاَرْضِ وَلَا فِى السَّمَاءِ وَلَا اَصْغَرَ مِنْ ذٰلِكَ وَلَا اَكْبَرَ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ

10.61 - Ve mâ tekûnu fî şeé'niv ve mâ tetlû minhu min gur'âniv ve lâ tağmelûne min amelin illâ kunnâ aleykum şuhûden iz tufîdûne fîh, ve mâ yağzubu ar rabbike mim misgâli zerratin fil ardı ve lâ fis semâi ve lâ asğara min zâlike ve lâ ekbera illâ fî kitâbim mubîn.

10.61 - Ne işte bulunsan, Kur'ân'dan ne okusan ve siz ne iş yapsanız mutlaka biz, içine daldığınız an üzerinizde şâhidiz (her yaptığınızı görürüz). Ne yerde, ne de gökte zerre ağırlığınca bir şey, Rabbin(in bilgisin)den kaçmaz. Ne bundan küçük, ne de büyük hiçbir şey yoktur ki, hepsi apaçık bir Kitapta olmasın.

 rtfSndPly*10.62*
(١٠-٦٢)
10.62*************اَلَا اِنَّ اَوْلِيَاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

10.62 - Elâ inne evliyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn.

10.62 - İyi bil ki, Allâh'ın velilerine (sevdiklerine) korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

 rtfSndPly*10.63*
(١٠-٦٣)
10.63*************اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ

10.63 - Ellezîne âmenû ve kânû yettegûn.

10.63 - Onlar ki, inandılar ve korunurlardı.

 rtfSndPly*10.64*
(١٠-٦٤)
10.64*************لَهُمُ الْبُشْرٰى فِى الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِى الْاٰخِرَةِ لَا تَبْدٖيلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ

10.64 - Lehumul buşrâ fil hayâtid dunyâ ve fil âhırah, lâ tebdîle likelimâtillâh, zâlike huvel fevzul azîm.

10.64 - Dünyâ hayâtında da, âhirette de müjde onlara! Allâh'ın kelimeleri değişmez (O'nun verdiği söz, mutlaka yerine getirilir). İşte bu, büyük kurtuluştur.

 rtfSndPly*10.65*
(١٠-٦٥)
10.65*************وَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْ اِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَمٖيعًا هُوَ السَّمٖيعُ الْعَلٖيمُ

10.65 - Ve lâ yahzunke gavluhum, innel ızzete lillâhi cemîâ, huves semîul alîm.

10.65 - Onların sözü seni üzmesin, üstünlük tamamen Allâh'ındır. İşiten ve bilen O'dur.

 rtfSndPly*10.66*
(١٠-٦٦)
10.66*************اَلَا اِنَّ لِلّٰهِ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِى الْاَرْضِ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُرَكَاءَ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ

10.66 - Ela inne lillâhi men fis semâvâti ve men fil ard, ve mâ yettebiullezîne yed'ûne min dûnillâhi şurakâé', iy yettebiûne illez zanne ve in hum illâ yahrusûn.

10.66 - İyi bilki, göklerde ve yerde kim varsa hepsi Allâh'ındır. Allah'tan başkasına yalvaranlar (gerçekte koştukları) ortaklara uymuyorlar, onlar sadece zanna uyuyorlar, (hayallerine kapılıyorlar) ve onlar sadece saçmalıyorlar.

 rtfSndPly*10.67*
(١٠-٦٧)
10.67*************هُوَ الَّذٖى جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فٖيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ

10.67 - Huvellezî ceale lekumul leyle liteskunû fîhi ven nehâra mubsırâ, inne fî zâlike leâyâtil ligavmiy yesmeûn.

10.67 - Geceyi sizin istirahat etmenize elverişli, gündüzü de (geçiminizi sağlamanız için) aydınlık yapan O'dur. Şüphesiz, bunda işiten bir toplum için ibretler vardır.

 rtfSndPly*10.68*
(١٠-٦٨)
10.68*************قَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ هُوَ الْغَنِىُّ لَهُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ اِنْ عِنْدَكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بِهٰذَا اَتَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

10.68 - Gâluttehazallâhu veleden subhâneh, huvel ğaniyy, lehû mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, in ındekum min sultânim bihâzâ, etegûlûne alallâhi mâ lâ tağlemûn.

10.68 - Allâh, çocuk edindi, dediler. Hâşâ, Allâh bundan uzaktır, O zengindir (hiçbir şeye muhtaç değildir). Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Bu hususta hiçbir deliliniz yok. Allâh hakkında bilmediğiniz şeyi mi söylüyorsunuz?

 rtfSndPly*10.69*
(١٠-٦٩)
10.69*************قُلْ اِنَّ الَّذٖينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ

10.69 - Gul innellezîne yefterûne alallâhil kezibe lâ yuflihûn.

10.69 - De ki: "Allâh hakkında yalan uyduranlar, iflâh olmazlar!"

 rtfSndPly*10.70*
(١٠-٧٠)
10.70*************مَتَاعٌ فِى الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذٖيقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّدٖيدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ

10.70 - Metâun fid dunyâ summe ileynâ merciuhum summe nuzîguhumul azâbeş şedîde bimâ kânû yekfurûn.

10.70 - Dünyâda biraz geçinir, sonra bize dönerler. Sonra da biz, inkârlarından dolayı onlara şiddetli azâbı taddırırız.

 rtfSndPly*10.71*
(١٠-٧١)
10.71*************وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ نُوحٍ اِذْ قَالَ لِقَوْمِهٖ يَا قَوْمِ اِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامٖى وَتَذْكٖيرٖى بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَعَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْتُ فَاَجْمِعُوا اَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ اَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُوا اِلَیَّ وَلَا تُنْظِرُونِ

10.71 - Vetlu aleyhim nebee nûh, iz gâle ligavmihî yâ gavmi in kâne kebura aleykum megâmî ve tezkîrî biâyâtillâhi fealallâhi tevekkeltu feecmiû emrakum ve şurakâekum summe lâ yekun emrukum aleykum ğummeten summagdû ileyye ve lâ tunzırûn.

10.71 - Onlara Nûh'un haberini oku. Kavmine: "Ey kavmim demişti, eğer benim kalkıp size Allâh'ın âyetlerini hatırlatmam, size ağır geldiyse, o halde ben Allah'a dayandım, siz de ortaklarınızla beraber toplanıp yapacağınız işi kararlaştırın da işiniz başınıza dert olmasın. Sonra hükmünüzü bana uygulayın, bana hiç fırsat da vermeyin!"

 rtfSndPly*10.72*
(١٠-٧٢)
10.72*************فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍ اِنْ اَجْرِىَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمٖينَ

10.72 - Fein tevelleytum femâ seeltukum min ecr, in ecriye illâ alallâhi ve umirtu en ekûne minel muslimîn.

10.72 - Eğer yüz çevirdiyseniz (neden?), ben sizden bir ücret istemedim ki! Benim ücretim, ancak Allâh'ın üzerinedir. Bana müslümanlardan olmam emredilmiştir.

 rtfSndPly*10.73*
(١٠-٧٣)
10.73*************فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِى الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَائِفَ وَاَغْرَقْنَا الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرٖينَ

10.73 - Fekezzebûhu fenecceynâhu ve men meahû fil fulki ve cealnâhum halâife ve ağragnellezîne kezzebû biâyâtina, fenzur keyfe kâne âgıbetul munzerîn.

10.73 - Yine de onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık, onları egemen yaptık ve âyetlerimizi yalanlayanları da boğduk. Bak işte uyarıl(ıp da yola gelmey)enlerin sonu nice oldu!

 rtfSndPly*10.74*
(١٠-٧٤)
10.74*************ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهٖ رُسُلًا اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَاؤُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِهٖ مِنْ قَبْلُ كَذٰلِكَ نَطْبَعُ عَلٰى قُلُوبِ الْمُعْتَدٖينَ

10.74 - Summe beasnâ mim bağdihî rusulen ilâ gavmihim fecâûhum bilbeyyinâti femâ kânû liyué'minû bimâ kezzebû bihî min gabl, kezâlike natbeu alâ gulûbil muğtedîn.

10.74 - Sonra onun ardından bir çok elçileri kavimlerine gönderdik; onlara; belgeler getirdiler. (Fakat onlar) önce yalanlamış oldukları şeye bir türlü inanmıyorlardı. İşte haddi aşanların kalblerini böyle mühürleriz.

 rtfSndPly*10.75*
(١٠-٧٥)
10.75*************ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَائِهٖ بِاٰيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمٖينَ

10.75 - Summe beasnâ mim bağdihim mûsâ ve hârûne ilâ fir'avne ve meleihî biâyâtinâ festekberû ve kânû gavmem mucrimîn.

10.75 - Sonra onların ardından Mûsâ ve Hârûn'u âyetlerimizle birlikte Fir'avn'a ve adamlarına gönderdik; böbürlendiler ve suç işleyen bir topluluk oldular.

 rtfSndPly*10.76*
(١٠-٧٦)
10.76*************فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اِنَّ هٰذَا لَسِحْرٌ مُبٖينٌ

10.76 - Felemmâ câehumul haggu min ındinâ gâlû inne hâzâ lesıhrum mubîn.

10.76 - Onlara katımızdan gerçek gelince: "Bu, apaçık bir büyüdür." dediler.

 rtfSndPly*10.77*
(١٠-٧٧)
10.77*************قَالَ مُوسٰى اَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَكُمْ اَسِحْرٌ هٰذَا وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ

10.77 - Gâle mûsâ etegûlûne lilhaggı lemmâ câekum, esıhrun hâzâ, ve lâ yuflihus sahırûn.

10.77 - Mûsâ: "Size gelen gerçek için böyle mi diyorsunuz? Büyü müdür bu? Halbuki büyücüler, iflah olmazlar!" dedi.

 rtfSndPly*10.78*
(١٠-٧٨)
10.78*************قَالُوا اَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَاءُ فِى الْاَرْضِ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِنٖينَ

10.78 - Gâlû ecié'tenâ litelfitenâ ammâ vecednâ aleyhi âbâenâ ve tekûne lekumel kibriyâu fil ard, ve mâ nahnu lekumâ bimué'minîn.

10.78 - Dediler ki: "Sen bizi, babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden çeviresin de yeryüzünde büyüklük yalnız ikinize kalsın diye mi geldin? Biz size inanacak değiliz!"

 rtfSndPly*10.79*
(١٠-٧٩)
10.79*************وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُونٖى بِكُلِّ سَاحِرٍ عَلٖيمٍ

10.79 - Ve gâle fir'avnué'tûnî bikulli sâhırin alîm.

10.79 - Fir'avn: "Bana bütün bilgili büyücüleri getirin." dedi.

 rtfSndPly*10.80*
(١٠-٨٠)
10.80*************فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالَ لَهُمْ مُوسٰى اَلْقُوا مَا اَنْتُمْ مُلْقُونَ

10.80 - Felemmâ câes seharatu gâle lehum mûsâ elgû mâ entum mulgûn.

10.80 - Büyücüler gelince Mûsâ onlara: "Atacağınızı atın (hünerinizi gösterin)." dedi.

 rtfSndPly*10.81*
(١٠-٨١)
10.81*************فَلَمَّا اَلْقَوْا قَالَ مُوسٰى مَا جِئْتُمْ بِهِ السِّحْرُ اِنَّ اللّٰهَ سَيُبْطِلُهُ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِدٖينَ

10.81 - Felemmâ elgav gâle mûsâ mâ cié'tum bihis sıhr, innallâhe seyubtıluh, innallâhe lâ yuslihu amelel mufsidîn.

10.81 - Onlar (iplerini ve değneklerini atınca) Mûsâ; "Sizin getirdiğiniz şey, büyüdür, dedi. Allâh, onu mutlaka boşa çıkaracaktır. Çünkü Allâh bozguncuların işini düzeltmez!"

 rtfSndPly*10.82*
(١٠-٨٢)
10.82*************وَيُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهٖ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ

10.82 - Ve yuhıggullâhul hagga bikelimâtihî ve lev kerihel mucrimûn.

10.82 - Ve suçlular istemese de Allâh, sözleriyle gerçeği ortaya çıkaracaktır!

 rtfSndPly*10.83*
(١٠-٨٣)
10.83*************فَمَا اٰمَنَ لِمُوسٰى اِلَّا ذُرِّيَّةٌ مِنْ قَوْمِهٖ عَلٰى خَوْفٍ مِنْ فِرْعَوْنَ وَمَلَائِهِمْ اَنْ يَفْتِنَهُمْ وَاِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِى الْاَرْضِ وَاِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِفٖينَ

10.83 - Femâ âmene limûsâ illâ zurriyyetum min gavmihî alâ havfim min fir'avne ve meleihim ey yeftinehum, ve inne fir'avne leâlin fil ard, ve innehû leminel musrifîn.

10.83 - Fir'avn'ın ve adamlarının, kendilerine kötülük yapmasından korktukları için kavminin içinde Mûsâ'ya, yalnız genç bir kuşaktan başkası inanmadı. Çünkü Fir'avn, yeryüzünde çok ululanan ve çok aşırı gidenlerden idi.

 rtfSndPly*10.84*
(١٠-٨٤)
10.84*************وَقَالَ مُوسٰى يَا قَوْمِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُوا اِنْ كُنْتُمْ مُسْلِمٖينَ

10.84 - Ve gâle mûsâ yâ gavmi in kuntum âmentum billâhi fealeyhi tevekkelû in kuntum muslimîn.

10.84 - Mûsâ dedi ki: "Ey kavmim, eğer Allâh'a inandıysanız, gerçekten müslüman insanlar iseniz o'na dayanın."

 rtfSndPly*10.85*
(١٠-٨٥)
10.85*************فَقَالُوا عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِمٖينَ

10.85 - Fegâlû alallâhi tevekkelnâ, rabbenâ lâ tec'alnâ fitnetel lilgavmiz zâlimîn.

10.85 - Dediler ki: "Allâh'a dayandık, Rabbimiz bizi o zulmeden kavme fitne yapma (bizi onların işkencesiyle deneme)!

 rtfSndPly*10.86*
(١٠-٨٦)
10.86*************وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ

10.86 - Ve neccinâ birahmetike minel gavmil kâfirin.

10.86 - Acımanla bizi o inkârcı toplumdan kurtar.

 rtfSndPly*10.87*
(١٠-٨٧)
10.87*************وَاَوْحَيْنَا اِلٰى مُوسٰى وَاَخٖيهِ اَنْ تَبَوَّاٰ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَاَقٖيمُوا الصَّلٰوةَ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنٖينَ

10.87 - Ve evhayna ilâ mûsâ ve ehîhi en tebevveâ ligavmikumâ bimısra buyûtev vec'alû buyûtekum gıbletev ve egîmus salâh, ve beşşiril mué'minîn.

10.87 - Mûsâ'ya ve kardeşine "İkiniz kavminiz için Mısır'da evler hazırlayın (ey İsrâil oğulları) evlerinizi karşı karşıya kurun, namaz kılın ve (ey Mûsâ) mü'minleri müjdele" diye vahyettik.

 rtfSndPly*10.88*
(١٠-٨٨)
10.88*************وَقَالَ مُوسٰى رَبَّنَا اِنَّكَ اٰتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَاَهُ زٖينَةً وَاَمْوَالًا فِى الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا رَبَّنَا لِيُضِلُّوا عَنْ سَبٖيلِكَ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلٰى اَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَلٖيمَ

10.88 - Ve gâle mûsâ rabbenâ inneke âteyte fir'avne ve meleehû zînetev ve emvâlen fil hayâtid dunyâ rabbenâ liyudıllû an sebîlik, rabbenatmis alâ emvâlihim veşdud alâ gulûbihim felâ yué'minû hattâ yeravul azâbel elîm.

10.88 - Mûsâ: "Rabbimiz dedi, sen Fir'avn'a ve adamlarına yakın hayâtta süs ve nice mallar verdin. Rabbimiz, senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz, onların mallarını yok et, kalblerini sık ki, acı azâbı görünceye kadar inanmasınlar!"

 rtfSndPly*10.89*
(١٠-٨٩)
10.89*************قَالَ قَدْ اُجٖيبَتْ دَعْوَتُكُمَا فَاسْتَقٖيمَا وَلَا تَتَّبِعَانِّ سَبٖيلَ الَّذٖينَ لَا يَعْلَمُونَ

10.89 - Gâle gad ucîbet dağvetukumâ festegîmâ ve lâ tettebiânni sebîlellezîne lâ yağlemûn.

10.89 - (Allâh): "ikinizin du'âsı kabul olundu," dedi, "doğru olun, bilmezlerin yoluna uymayın."

 rtfSndPly*10.90*
(١٠-٩٠)
10.90*************وَجَاوَزْنَا بِبَنٖى اِسْرَایٖٔلَ الْبَحْرَ فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًا حَتّٰى اِذَا اَدْرَكَهُ الْغَرَقُ قَالَ اٰمَنْتُ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا الَّذٖى اٰمَنَتْ بِهٖ بَنُوا اِسْرَایٖٔلَ وَاَنَا مِنَ الْمُسْلِمٖينَ

10.90 - Ve câveznâ bibenî isrâîlel bahra feetbeahum fir'avnu ve cunûduhû bağyev ve advâ, hattâ izâ edrakehul ğaragu gâle âmentu ennehû lâ ilâhe illellezî âmenet bihî benû isrâîle ve ene minel muslimîn.

10.90 - İsrâil oğullarını denizden geçirdik, Fir'avn ve askerleri de zulmetmek ve saldırmak için onların arkalarına düştü. Nihâyet boğulma kendisini yakalayınca (Fir'avn): "Gerçekten İsrâil oğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, ben de müslümanlardanım!" dedi.

rtfSelectedTabRef*9*109*109*010.109*Yunus 1-109*Yunus 1-109*2*90*tumSure*rtfSelectedTabRef
 rtfBulunanSayi*19*rtfBulunanSayi
 rtfSndPly*10.91*

(١٠-٩١)
10.91*************اٰلْپٰنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنْتَ مِنَ الْمُفْسِدٖينَ

10.91 - Âl'âne ve gad asayte gablu ve kunte minel mufsidîn.

10.91 - Şimdi mi? Oysa daha önce isyân etmiş, bozgunculardan olmuştun? (denildi).

 rtfSndPly*10.92*

(١٠-٩٢)
10.92*************فَالْيَوْمَ نُنَجّٖيكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ اٰيَةً وَاِنَّ كَثٖيرًا مِنَ النَّاسِ عَنْ اٰيَاتِنَا لَغَافِلُونَ

10.92 - Felyevme nuneccîke bibedenike litekûne limen halfeke âyeh, ve inne kesîram minen nâsi an âyâtinâ leğâfilûn.

10.92 - Bugün senin (canından ayırdığımız) bedenini, (denizin dibinden) kurtarıp (sahilde) bir tepeye atacağız ki senden sonra gelenlere ibret olasın. Ama insanlardan çoğu bizim âyetlerimizden gâfildirler.

 rtfSndPly*10.93*

(١٠-٩٣)
10.93*************وَلَقَدْ بَوَّاْنَا بَنٖى اِسْرَایٖٔلَ مُبَوَّاَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتّٰى جَاءَهُمُ الْعِلْمُ اِنَّ رَبَّكَ يَقْضٖى بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فٖيمَا كَانُوا فٖيهِ يَخْتَلِفُونَ

10.93 - Ve legad bevveé'nâ benî isrâîle mubevvee sıdgıv ve razagnâhum minet tayyibât, femahtelefû hattâ câehumul ılm, inne rabbeke yagdî beynehum yevmel gıyâmeti fîmâ kânû fîhi yahtelifûn.

10.93 - Andolsun biz, İsrâil oğullarını iyi bir yere yerleştirdik ve onlara güzel rızıklar verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler (de bilgi geldikten sonra ayrılığa düştüler). Şüphesiz Rabbin, kıyâmet günü, anlaşmazlığa düştükleri şey hakkında aralarında hüküm verecektir.

 rtfSndPly*10.94*

(١٠-٩٤)
10.94*************فَاِنْ كُنْتَ فٖى شَكٍّ مِمَّا اَنْزَلْنَا اِلَيْكَ فَسْپَلِ الَّذٖينَ يَقْرَؤُنَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَ لَقَدْ جَاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرٖينَ

10.94 - Fein kunte fî şekkim mimmâ enzelnâ ileyke fes'elillezîne yagraûnel kitâbe min gablik, legad câekel haggu mir rabbike felâ tekûnenne minel mumterîn.

10.94 - Eğer sen, sana indirdiğimizden kuşkuda isen, senden önce Kitabı okuyanlara sor. Andolsun, sana Rabbinden hak geldi, sakın kuşkulananlardan olma!

 rtfSndPly*10.95*

(١٠-٩٥)
10.95*************وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرٖينَ

10.95 - Ve lâ tekûnenne minellezîne kezzebû biâyâtillâhi fetekûne minel hasirîn.

10.95 - Ve sakın Allâh'ın âyetlerini yalanlayanlardan olma, yoksa ziyana uğrayanlardan olursun.

 rtfSndPly*10.96*

(١٠-٩٦)
10.96*************اِنَّ الَّذٖينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ

10.96 - İnnellezîne haggat aleyhim kelimetu rabbike lâ yué'minûn.

10.96 - Üzerlerine Rabbinin (azâb) kelimesi hak olanlar inanmazlar.

 rtfSndPly*10.97*

(١٠-٩٧)
10.97*************وَلَوْ جَاءَتْهُمْ كُلُّ اٰيَةٍ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَلٖيمَ

10.97 - Ve lev câethum kullu âyetin hattâ yeravul azâbel elîm.

10.97 - Onlara bütün âyetler gelmiş olsa bile, acı azâbı görünceye kadar (inanmazlar).

 rtfSndPly*10.98*

(١٠-٩٨)
10.98*************فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ اٰمَنَتْ فَنَفَعَهَا اٖيمَانُهَا اِلَّا قَوْمَ يُونُسَ لَمَّا اٰمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْىِ فِى الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى حٖينٍ

10.98 - Felev lâ kânet garyetun âmenet fenefeahâ îmânuhâ illâ gavme yûnus, lemmâ âmenû keşefnâ anhum azâbel hızyi fil hayâtid dunyâ ve mettağnâhum ilâ hîn.

10.98 - Keşke bir kasaba olsaydı da inansaydı ve inanması kendisine fayda verseydi! Yalnız Yûnus'un kavmi, inanınca, dünyâ hayatında onlardan rezillik azâbını kaldırmış ve onları bir süre daha yaşatmıştık.

 rtfSndPly*10.99*

(١٠-٩٩)
10.99*************وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَاٰمَنَ مَنْ فِى الْاَرْضِ كُلُّهُمْ جَمٖيعًا اَفَاَنْتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتّٰى يَكُونُوا مُؤْمِنٖينَ

10.99 - Ve lev şâe rabbuke leâmene men fil ardı kulluhum cemîâ, efeente tukrihun nâse hattâ yekûnû mué'minîn.

10.99 - Rabbin isteseydi, yeryüzündekilerin hepsi mutlaka inanırdı. O halde sen mi insanları inanmaları için zorlayacaksın?

 rtfSndPly*10.100*

(١٠-١٠٠)
10.100*************وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذٖينَ لَا يَعْقِلُونَ

10.100 - Ve mâ kâne linefsin en tué'mine illâ biiznillâh, ve yec'alur ricse alellezîne lâ yağgılûn.

10.100 - Allâh'ın izni olmadan hiç kimse inanmaz ve (Allâh) pisliği (huzursuzluğu, azâbı), akıllarını kullanmayanların üzerine kor.

 rtfSndPly*10.101*

(١٠-١٠١)
10.101*************قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا تُغْنِى الْاٰيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ

10.101 - Gulinzurû mâzâ fis semâvâti vel ard, ve mâ tuğnil âyâtu ven nuzuru an gavmil lâ yué'minûn.

10.101 - Göklerde ve yerde olanlara bakın! de; ama o âyetler ve uyarılar, inanmayacak bir kavme yarar sağlamaz.

 rtfSndPly*10.102*

(١٠-١٠٢)
10.102*************فَهَلْ يَنْتَظِرُونَ اِلَّا مِثْلَ اَيَّامِ الَّذٖينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِهِمْ قُلْ فَانْتَظِرُوا اِنّٖى مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرٖينَ

10.102 - Fehel yentezırûne illâ misle eyyâmillezîne halev min gablihim, gul fentezırû innî meakum minel muntezırîn.

10.102 - Onlar sadece kendilerinden önce gelip geçenlerin başlarına gelen günler gibisini bekliyorlar öyle mi? De ki: "O halde bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!"

 rtfSndPly*10.103*

(١٠-١٠٣)
10.103*************ثُمَّ نُنَجّٖى رُسُلَنَا وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا كَذٰلِكَ حَقًّا عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِنٖينَ

10.103 - Summe nuneccî rusulenâ vellezîne âmenû kezâlik, haggan aleynâ nuncil mué'minîn.

10.103 - Sonunda elçilerimizi ve inananları kurtarırız. İşte böyle, üzerimize bir borç olarak mü'minleri kurtarırız.

 rtfSndPly*10.104*

(١٠-١٠٤)
10.104*************قُلْ يَا اَيُّهَا النَّاسُ اِنْ كُنْتُمْ فٖى شَكٍّ مِنْ دٖينٖى فَلَا اَعْبُدُ الَّذٖينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ اَعْبُدُ اللّٰهَ الَّذٖى يَتَوَفّٰيكُمْ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ

10.104 - Gul yâ eyyuhen nâsu in kuntum fî şekkim min dînî felâ ağbudullezîne tağbudûne min dûnillâhi ve lâkin ağbudullâhellezî yeteveffâkum, ve umirtu en ekûne minel mué'minîn.

10.104 - De ki: "Ey insanlar, benim dinimden kuşkuda iseniz, ben sizin, Allah'tan başka taptıklarınıza tapmam; fakat sizi öldürecek olan Allah'a taparım. Bana mü'minlerden olmam emredilmiştir."

 rtfSndPly*10.105*

(١٠-١٠٥)
10.105*************وَاَنْ اَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّٖينِ حَنٖيفًا وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكٖينَ

10.105 - Ve en egım vecheke liddîni hanîfâ, ve lâ tekûnenne minel muşrikîn.

10.105 - Ve: "Yüzünü hanif (Allâh'ı birleyici) olarak dine çevir; sakın (Allah'a) ortak koşanlardan olma!"

 rtfSndPly*10.106*

(١٠-١٠٦)
10.106*************وَلَا تَدْعُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَ فَاِنْ فَعَلْتَ فَاِنَّكَ اِذًا مِنَ الظَّالِمٖينَ

10.106 - Ve la ted'u min dûnillâhi mâ lâ yenfeuke ve lâ yedurruk, fein fealte feinneke izem minez zâlimîn.

10.106 - Allah'tan başka; sana ne fayda, ne de zarar veremeyecek olan şeylere yalvarma! Eğer böyle yaparsan, o takdirde sen muhakkak zâlimlerden olursun. (diye emredilmiştir).

 rtfSndPly*10.107*

(١٠-١٠٧)
10.107*************وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُ اِلَّا هُوَ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَادَّ لِفَضْلِهٖ يُصٖيبُ بِهٖ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهٖ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحٖيمُ

10.107 - Ve iy yemseskallâhu bidurrin felâ kâşife lehû illâ hû, ve iy yuridke bihayrin felâ râdde lifadlih, yusîbu bihî mey yeşâu min ıbâdih, ve huvel ğafûrur rahîm.

10.107 - Eğer Allâh sana bir zarar dokundursa onu, yine O'ndan başka kaldıracak yoktur ve eğer sana bir hayır dilese, O'nun keremini de geri çevirecek yoktur. Hayrını, kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, esirgeyendir.

 rtfSndPly*10.108*

(١٠-١٠٨)
10.108*************قُلْ يَا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَدٖى لِنَفْسِهٖ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَمَا اَنَا عَلَيْكُمْ بِوَكٖيلٍ

10.108 - Gul yâ eyyuhen nâsu gad câekumul haggu mir rabbikum, femenihtedâ feinnemâ yehtedî linefsih, ve men dalle feinnemâ yedıllu aleyhâ, ve mâ ene aleykum bivekîl.

10.108 - De ki: "Ey insanlar, işte size Rabbinizden gerçek geldi. Artık yola gelen, kendisi için gelir; sapan da kendi zararına sapar. Ben sizin üzerinize vekil değilim!"

 rtfSndPly*10.109*

(١٠-١٠٩)
10.109*************وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰى اِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتّٰى يَحْكُمَ اللّٰهُ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمٖينَ

10.109 - Vettebiğ mâ yûhâ ileyke vasbir hattâ yahkumallâh, ve huve hayrul hâkimîn.

10.109 - Sana vahyolunana uy ve Allâh hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en iyisidir.