48 FETİH SURESİ

 rtfSelectedTabRef*61*29*29*048.029*Fetih 1-29**1*90*tumSure*rtfSelectedTabRef
 rtfBulunanSayi*29*rtfBulunanSayi
 rtfSndPly*48.1*ARAPÇASI OKUNUŞU YAKLAŞIK MEALİ
(٤٨-١)
48.1*************اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُبٖينًا

48.1 - İnnâ fetahnâ leke fetham mubînâ.

S ATEŞ - Biz sana apaçık bir fetih verdik.

 rtfSndPly*48.2*

(٤٨-٢)
48.2*************لِيَغْفِرَ لَكَ اللّٰهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَاَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُسْتَقٖيمًا

48.2 - Liyağfira lekallâhu mâ tegaddeme min zembike ve mâ teahhara ve yutimme niğmetehû aleyke ve yehdiyeke sırâtam mustegîmâ.

48.2 - Ki Allâh, senin geçmiş ve gelecek günâhını bağışlasın (bütün tasalarını gidersin) ve sana olan ni'metini tamamlasın ve seni doğru bir yola iletsin.

 rtfSndPly*48.3*
(٤٨-٣)
48.3*************وَيَنْصُرَكَ اللّٰهُ نَصْرًا عَزٖيزًا

48.3 - Ve yensurakallâhu nasran azîzâ.

48.3 - Ve Allâh sana şanlı bir zafer versin.

 rtfSndPly*48.4*
(٤٨-٤)
48.4*************هُوَ الَّذٖى اَنْزَلَ السَّكٖينَةَ فٖى قُلُوبِ الْمُؤْمِنٖينَ لِيَزْدَادُوا اٖيمَانًا مَعَ اٖيمَانِهِمْ وَلِلّٰهِ جُنُودُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٖيمًا حَكٖيمًا

48.4 - Huvellezî enzeles sekînete fî gulûbil mué'minîne liyezdâdû îmânem mea îmânihim, ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard, ve kânallâhu alîmen hakîmâ.

48.4 - O, imanlarına iman katsınlar diye mü'minlerin kalblerine huzûr indirdi. Göklerin ve yerin askerleri Allâh'ındır. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

 rtfSndPly*48.5*
(٤٨-٥)
48.5*************لِيُدْخِلَ الْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرٖى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَا وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّپَاتِهِمْ وَكَانَ ذٰلِكَ عِنْدَ اللّٰهِ فَوْزًا عَظٖيمًا

48.5 - Liyudhılel mué'minîne vel mué'minâti cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ve yukeffira anhum seyyiâtihim, ve kâne zâlike ındallâhi fevzen azîmâ.

48.5 - (Allâh işini böyle hikmetle çevirir, mü'minlerin gönüllerine huzûr verir, onlara görünmez askerleriyle yardım eder) Ki inanan erkekleri ve inanan kadınları, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere soksun, onların kötülüklerini de örtsün. Gerçekten bu, Allâh katında büyük bir başarıdır.

 rtfSndPly*48.6*
(٤٨-٦)
48.6*************وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقٖينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكٖينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّانّٖينَ بِاللّٰهِ ظَنَّ السَّوْءِ عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ وَغَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَ وَسَاءَتْ مَصٖيرًا

48.6 - Ve yuazzibel munâfigîne vel munâfigâti vel muşrikîne vel muşrikâtiz zânnîne billâhi zannes sevé', aleyhim dâiratus sevé', ve ğadıballâhu aleyhim ve leanehum ve eadde lehum cehennem, ve sâet masîrâ.

48.6 - Allâh hakkında kötü zanda bulunan münâfık erkeklere ve münâfık kadınlara; (Allah'a) ortak koşan erkeklere ve ortak koşan kadınlara da azâbetsin. (Onların, müslümanlar için istedikleri) Kötü olaylar, kendi başlarına gelsin. Allâh, onlara gazabetmiş, onları la'netlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Orası da ne kötü bir yerdir!

 rtfSndPly*48.7*
(٤٨-٧)
48.7*************وَلِلّٰهِ جُنُودُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَكَانَ اللّٰهُ عَزٖيزًا حَكٖيمًا

48.7 - Ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard, ve kânallâhu azîzen hakîmâ.

48.7 - Göklerin ve yerin askerleri Allâh'ındır. Allâh azizdir, hakimdir.

 rtfSndPly*48.8*
(٤٨-٨)
48.8*************اِنَّا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذٖيرًا

48.8 - İnnâ erselnâke şâhidev ve mubeşşirav ve nezîrâ.

48.8 - Biz seni, şâhid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

 rtfSndPly*48.9*
(٤٨-٩)
48.9*************لِتُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَصٖيلًا

48.9 - Litué'minû billâhi ve rasûlihî ve tuazzirûhu ve tuveggırûh, ve tusebbihûhu bukratev ve asîlâ.

48.9 - Ki Allah'a ve Resulüne inanasınız, O'nu(n dinini) destekleyesiniz. Ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam O'nu tesbih ed(ip şânını yücelt)esiniz...

 rtfSndPly*48.10*
(٤٨-١٠)
48.10*************اِنَّ الَّذٖينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَ يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْدٖيهِمْ فَمَنْ نَكَثَ فَاِنَّمَا يَنْكُثُ عَلٰى نَفْسِهٖ وَمَنْ اَوْفٰى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللّٰهَ فَسَيُؤْتٖيهِ اَجْرًا عَظٖيمًا

48.10 - İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh, yedullâhi fevga eydîhim, femen nekese feinnemâ yenkusu alâ nefsih, ve men evfâ bimâ âhede aleyhullâhe feseyué'tîhi ecran azîmâ.

48.10 - Sana bi'at edenler (İslâm uğrunda ölünceye kadar savaşmak üzere sana söz verenler), gerçekte Allah'a bi'at etmektedirler. Allâh'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, kendi aleyhine bozmuş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözü tutarsa Allâh ona büyük bir mükâfât verecektir.

 rtfSndPly*48.11*
(٤٨-١١)
48.11*************سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْاَعْرَابِ شَغَلَتْنَا اَمْوَالُنَا وَاَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَا يَقُولُونَ بِاَلْسِنَتِهِمْ مَا لَيْسَ فٖى قُلُوبِهِمْ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْپًا اِنْ اَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا اَوْ اَرَادَ بِكُمْ نَفْعًا بَلْ كَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبٖيرًا

48.11 - Seyegûlu lekel muhallefûne minel ağrâbi şeğaletnâ emvâlunâ ve ehlûnâ festağfirlenâ, yegûlûne bielsinetihim mâ leyse fî gulûbihim, gul femey yemliku lekum minallâhi şey'en in erâde bikum darran ev erâde bikum nef'â, bel kânallâhu bimâ tağmelûne habîrâ.

48.11 - Göçebe Araplardan geri bırakılanlar, sana diyecekler ki: "Mallarımız ve çocuklarımız bizi, (seninle beraber gelmekten) alıkoydu. Bizim için mağfiret dile." Onlar, dilleriyle kalblerinde olmayan bir şeyi söylüyorlar. De ki: "Allâh size bir zarar vermek istemiş, yahut size bir yarar vermek istemiş olsa Allâh'ın, sizin için dilediğine kim engel olabilir? Hayır, Allâh yaptıklarınızı haber almaktadır."

 rtfSndPly*48.12*
(٤٨-١٢)
48.12*************بَلْ ظَنَنْتُمْ اَنْ لَنْ يَنْقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ اِلٰى اَهْلٖيهِمْ اَبَدًا وَزُيِّنَ ذٰلِكَ فٖى قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنْتُمْ قَوْمًا بُورًا

48.12 - Bel zanentum el ley yengaliber rasûlu vel mué'minûne ilâ ehlîhim ebedev ve zuyyine zâlike fî gulûbikum ve zanentum zannes sevé', ve kuntum gavmen bûrâ.

48.12 - Herhalde siz sandınız ki Elçi ve mü'minler, bir daha âilelerine dönmeyecekler. Bu (düşünce) gönüllerinizde süslendirildi, (size güzel gösterildi,) kötü zanda bulundunuz ve helâki hak etmiş bir topluluk oldunuz.

 rtfSndPly*48.13*
(٤٨-١٣)
48.13*************وَمَنْ لَمْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَرَسُولِهٖ فَاِنَّا اَعْتَدْنَا لِلْكَافِرٖينَ سَعٖيرًا

48.13 - Ve mel lem yué'mim billâhi ve rasûlihî feinnâ ağtednâ lilkâfirîne seîrâ.

48.13 - Kim Allah'a ve Elçisine inanmazsa bilsin ki, biz, kâfirler için alevli bir ateş hazırlamışızdır.

 rtfSndPly*48.14*
(٤٨-١٤)
48.14*************وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا

48.14 - Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard, yağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé', ve kânallâhu ğafûrar rahîmâ.

48.14 - Göklerin ve yerin mülkü Allâh'ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azâb eder. Allâh bağışlayandır, esirgeyendir.

 rtfSndPly*48.15*
(٤٨-١٥)
48.15*************سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ اِذَا انْطَلَقْتُمْ اِلٰى مَغَانِمَ لِتَاْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْ يُرٖيدُونَ اَنْ يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللّٰهِ قُلْ لَنْ تَتَّبِعُونَا كَذٰلِكُمْ قَالَ اللّٰهُ مِنْ قَبْلُ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَا بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ اِلَّا قَلٖيلًا

48.15 - Seyegûlul muhallefûne izen talagtum ilâ meğânime liteé'huzûhâ zerûnâ nettebiğkum, yurîdûne ey yubeddilû kelâmallâh, gul len tettebiûnâ kezâlikum gâlallâhu min gabl, feseyegûlûne bel tahsudûnenâ, bel kânû lâ yefgahûne illâ galîlâ.

48.15 - O geri bırakılanlar, ganimetleri almak için gittiğiniz zaman: "Bizi bırakın, sizinle beraber gelelim," diyecekler. Onlar, Allâh'ın sözünü değiştirmek istiyorlar. De ki: "Siz, bizimle gelemezsiniz. Allâh, önceden böyle buyurdu." Onlar: "Bizi çekemiyorsunuz" diyecekler. Hayır, onlar, pek az anlarlar.

 rtfSndPly*48.16*
(٤٨-١٦)
48.16*************قُلْ لِلْمُخَلَّفٖينَ مِنَ الْاَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ اِلٰى قَوْمٍ اُولٖى بَاْسٍ شَدٖيدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ اَوْ يُسْلِمُونَ فَاِنْ تُطٖيعُوا يُؤْتِكُمُ اللّٰهُ اَجْرًا حَسَنًا وَاِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا اَلٖيمًا

48.16 - Gul lilmuhallefîne minel ağrâbi setud'avne ilâ gavmin ulî beé'sin şedîdin tugâtilûnehum ev yuslimûn, fein tutîû yué'tikumullâhu ecran hasenâ, ve in tetevellev kemâ tevelleytum min gablu yuazzibkum azâben elîmâ.

48.16 - O geride kalan göçebe Araplara de ki: "Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya davet edileceksiniz, onlarla (ya) dövüşürsünüz, yahut (onlar) müslüman olurlar. Eğer itâat ederseniz, Allâh size güzel bir mükâfât verir; (yok) eğer önceden döndüğünüz gibi yine dönerseniz, size acı bir şekilde azâb eder.

 rtfSndPly*48.17*
(٤٨-١٧)
48.17*************لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرٖيضِ حَرَجٌ وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرٖى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا اَلٖيمًا

48.17 - Leyse alel ağmâ haracuv ve lâ alel ağraci haracuv ve lâ alel merîdı harac, ve mey yutııllâhe ve rasûlehû yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâr, ve mey yetevelle yuazzibhu azâben elîmâ.

48.17 - Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. (Bunlar savaşa katılmak zorunda değillerdir.) Kim Allah'a ve Elçisine itâ'at ederse (Allâh) onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse onu da acı bir azâba uğratır.

 rtfSndPly*48.18*
(٤٨-١٨)
48.18*************لَقَدْ رَضِىَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِنٖينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فٖى قُلُوبِهِمْ فَاَنْزَلَ السَّكٖينَةَ عَلَيْهِمْ وَاَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرٖيبًا

48.18 - Legad radıyallâhu anil mué'minîne iz yubâyiûneke tahteş şecerati fealime mâ fî gulûbihim feenzeles sekînete aleyhim ve esâbehum fethan garîbâ.

48.18 - Allâh şu mü'minlerden râzı olmuştur ki onlar, ağacın altında sana bi'at ediyorlardı, Allâh onların gönüllerinden geçeni bildiği için onların üzerine huzûr ve güven indirdi ve onlara yakın bir fetih verdi.

 rtfSndPly*48.19*
(٤٨-١٩)
48.19*************وَمَغَانِمَ كَثٖيرَةً يَاْخُذُونَهَا وَكَانَ اللّٰهُ عَزٖيزًا حَكٖيمًا

48.19 - Ve meğânime kesîratey yeé'huzûnehâ, ve kânallâhu azîzen hakîmâ.

48.19 - Yine onlara alacakları birçok ganimetler bahş eyledi. Allâh üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir.

 rtfSndPly*48.20*
(٤٨-٢٠)
48.20*************وَعَدَكُمُ اللّٰهُ مَغَانِمَ كَثٖيرَةً تَاْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هٰذِهٖ وَكَفَّ اَيْدِىَ النَّاسِ عَنْكُمْ وَلِتَكُونَ اٰيَةً لِلْمُؤْمِنٖينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُسْتَقٖيمًا

48.20 - Veadekumullâhu meğânime kesîraten teé'huzûnehâ feaccele lekum hâzihî ve keffe eydiyen nâsi ankum, ve litekûne âyetel lilmué'minîne ve yehdiyekum sırâtam mustegîmâ.

48.20 - Allâh size elde edeceğiniz birçok ganimetler va'detti. Şimdilik size bu (Hudeybiye Barışı)nı verdi. İnsanların ellerini sizden çekti ki bu, inananlara bir ibret olsun ve (Allah) sizi dosdoğru yola iletsin.

 rtfSndPly*48.21*
(٤٨-٢١)
48.21*************وَاُخْرٰى لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ اَحَاطَ اللّٰهُ بِهَا وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ قَدٖيرًا

48.21 - Ve uhrâ lem tagdirû aleyhâ gad ehâtallâhu bihâ, ve kânallâhu alâ kulli şey'in gadîrâ.

48.21 - (Size) başka (ganimetler) de söz vermiştir ki henüz onları ele geçiremediniz fakat Allâh onları kuşatmış (sizin için ayırmış)tır. Allâh her şeyi yapabilir.

 rtfSndPly*48.22*
(٤٨-٢٢)
48.22*************وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْاَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِیًّا وَلَا نَصٖيرًا

48.22 - Ve lev gâtelekumullezîne keferû levellevul edbâra summe lâ yecidûne veliyyev ve lâ nasîrâ.

48.22 - Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dön(üp kaç)arlardı, sonra ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı bulabilirlerdi.

 rtfSndPly*48.23*
(٤٨-٢٣)
48.23*************سُنَّةَ اللّٰهِ الَّتٖى قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلُ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللّٰهِ تَبْدٖيلًا

48.23 - Sunnetallâhilletî gad halet min gabl, ve len tecide lisunnetillâhi tebdîlâ.

48.23 - Bu, Allâh'ın öteden beri süregelen yasasadır. Allâh'ın yasasında bir değişme bulamazsın.

 rtfSndPly*48.24*
(٤٨-٢٤)
48.24*************وَهُوَ الَّذٖى كَفَّ اَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ عَنْهُمْ بِبَطْنِ مَكَّةَ مِنْ بَعْدِ اَنْ اَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصٖيرًا

48.24 - Ve huvellezî keffe eydiyehum ankum ve eydiyekum anhum bibatni mekkete mim bağdi en azferakum aleyhim, ve kânallâhu bimâ tağmelûne basîrâ.

48.24 - Mekke'nin göbeğinde, sizi onlara gâlip getirdikten sonra onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çeken O'dur. Allâh, yaptıklarınızı görmektedir.

 rtfSndPly*48.25*
(٤٨-٢٥)
48.25*************هُمُ الَّذٖينَ كَفَرُوا وَصَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَالْهَدْیَ مَعْكُوفًا اَنْ يَبْلُغَ مَحِلَّهُ وَلَوْلَا رِجَالٌ مُؤْمِنُونَ وَنِسَاءٌ مُؤْمِنَاتٌ لَمْ تَعْلَمُوهُمْ اَنْ تَطَؤُهُمْ فَتُصٖيبَكُمْ مِنْهُمْ مَعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍ لِيُدْخِلَ اللّٰهُ فٖى رَحْمَتِهٖ مَنْ يَشَاءُ لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابًا اَلٖيمًا

48.25 - Humullezîne keferû ve saddûkum anil mescidil harâmi vel hedye mağkûfen ey yebluğa mehılleh, ve lev lâ ricâlum mué'minûne ve nisâum mué'minâtul lem tağlemûhum en tetaûhum fetusîbekum minhum mearratum biğayri ılm, liyudhılallâhu fî rahmetihî mey yeşâé', lev tezeyyelû leazzebnellezîne keferû minhum azâben elîmâ.

48.25 - Onlar öyle kimselerdir ki inkâr ettiler, sizin Mescid-i Harâm'ı ziyaret etmenize ve bekletilen kurbanların yerlerine varmasına engel oldular. Eğer orada, kendilerini bilmediğiniz için tepeleyeceğiniz ve bilmeyerek tepelemenizden ötürü, kınanacağınız inanmış erkekler ve inanmış kadınlar olmasaydı (Allâh sizin savaşmanıza engel olmazdı. Böyle yaptı) ki Allâh, dilediğini rahmetine soksun. Şâyet (inananlar ve inanmayanlar) birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri, acı bir azâba çarptırırdık.

 rtfSndPly*48.26*
(٤٨-٢٦)
48.26*************اِذْ جَعَلَ الَّذٖينَ كَفَرُوا فٖى قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَكٖينَتَهُ عَلٰى رَسُولِهٖ وَعَلَى الْمُؤْمِنٖينَ وَاَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوٰى وَكَانُوا اَحَقَّ بِهَا وَاَهْلَهَا وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَیْءٍ عَلٖيمًا

48.26 - İz cealellezîne keferû fî gulûbihimul hamiyyete hamiyyetel câhiliyyeti feenzelallâhu sekînetehû alâ rasûlihî ve alel mué'minîne ve elzemehum kelimetet tagvâ ve kânû ehagga bihâ ve ehlehâ, ve kânallâhu bikulli şey'in alîmâ.

48.26 - O zaman inkâr edenler, kalblerine öfke ve gayreti, o câhiliyye (çağının) öfke ve gayretini koymuşlardı, Allâh da Elçisine ve mü'minlere huzûr ve güvenini indirdi; onları takvâ kelimesine (sebâta ve ahde vefâya) bağladı. Zeten onlar, buna lâyık ve ehil idiler. Allâh, her şeyi bilendir.

 rtfSndPly*48.27*
(٤٨-٢٧)
48.27*************لَقَدْ صَدَقَ اللّٰهُ رَسُولَهُ الرُّءْيَا بِالْحَقِّ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ اِنْ شَاءَ اللّٰهُ اٰمِنٖينَ مُحَلِّقٖينَ رُؤُسَكُمْ وَمُقَصِّرٖينَ لَا تَخَافُونَ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ فَتْحًا قَرٖيبًا

48.27 - Legad sadegallâhu rasûlehur rué'yâ bil hagg, letedhulunnel mescidel harâme in şâallâhu âminîne muhalligîne ruûsekum ve mugassırîne lâ tehâfûn, fealime mâ lem tağlemû feceale min dûni zâlike fethan garîbâ.

48.27 - Andolsun, Allâh, Elçisinin rüyâsını doğru çıkardı. Allâh dilerse, başlarınızı (kökten) traş ederek ve(ya) saçlarınızı kısaltarak, korkmadan, güven içinde Mescid-i Harâm'a gireceksiniz. Allâh sizin bilmediğinizi bildi, bundan önce size yakın bir fetih verdi.

 rtfSndPly*48.28*
(٤٨-٢٨)
48.28*************هُوَ الَّذٖى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَدٖينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّٖينِ كُلِّهٖ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَهٖيدًا

48.28 - Huvellezî ersele rasûlehû bil hudâ ve dînil haggı liyuzhirahû aled dîni kullih, Ve kefâ billâhi şehîdâ.

48.28 - O, Elçisini hidâyet ve hak dinle gönderdi ki, o (hak di)ni, bütün dinlere üstün kılsın. Şâhid olarak Allah yeter.

 rtfSndPly*48.29*
(٤٨-٢٩)
48.29*************مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ وَالَّذٖينَ مَعَهُ اَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ تَرٰیهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًا سٖيمَاهُمْ فٖى وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرٰيةِ وَمَثَلُهُمْ فِى الْاِنْجٖيلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْپَهُ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِهٖ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغٖيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْرًا عَظٖيمًا

48.29 - Muhammedur rasûlullâh, vellezîne meahû eşiddâu alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succedey yebteğûne fadlem minallâhi ve rıdvânâ, sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd, zâlike meseluhum fit tevrâti ve meseluhum fil incîl, kezer'ın ahrace şat'ehû feâzerahû festağleza festevâ alâ sûgıhî yuğcibuz zurrâa liyeğîza bihimul kuffâr, veadallâhullezîne âmenû ve amilus sâlihâti minhum mağfiratev ve ecran azîmâ.

48.29 - Muhammed Allâh'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı katı, birbirlerine karşı merhametlidirler. Onların, rükû' ve secde ederek Allâh'ın lutuf ve rızâsını aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır. Onların Tevrât'taki vasıfları ve İncildeki vasıfları da şöyle bir ekin gibidir ki, filizini çıkardı, onu güçlendirdi, kalınlaştı, derken gövdesinin üstüne dikildi, ekincilerin hoşuna gider, onlara karşı kâfirleri de öfkelendirir bir duruma geldi. Allâh onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfât va'detmiştir.