25 FURKAN SURESİ

 rtfSelectedTabRef*2*77*77*025.077*Furkan 1-77**1*90*tumSure*rtfSelectedTabRef
 rtfBulunanSayi*77*rtfBulunanSayi
 rtfSndPly*25.1*
(٢٥-١)
25.1*************تَبَارَكَ الَّذٖى نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِهٖ لِيَكُونَ لِلْعَالَمٖينَ نَذٖيرًا
25.1 - Tebârakellezî nezzelel furgâne alâ abdihî liyekûne lil âlemîne nezîrâ.
S ATEŞ - Âlemlere uyarıcı olması için kuluna Furkanı (hakkı bâtıldan ayırma ölçüsünü) indiren (Allâh) pek kutludur!



(٢٥-٢)
25.2*************اَلَّذٖى لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرٖيكٌ فِى الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَیْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدٖيرًا
25.2 - Ellezî lehû mulkus semâvâti vel ardı ve lem yettehız veledev ve lem yekul lehû şerîkun fil mulki ve halega kulle şey'in fegadderahû tagdîrâ.
25.2 - Göklerin ve yerin mülkü O'nundur, O, bir çocuk edinmemiştir, mülkünde ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona ölçü, biçim ve düzen vermiştir.

 rtfSndPly*25.3*
(٢٥-٣)
25.3*************وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِهٖ اٰلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْپًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُورًا

25.3 - Vettehazû min dûnihî âlihetel lâ yahlugûne şey'ev ve hum yuhlegûne ve lâ yemlikûne lienfusihim darrav ve lâ nef'av ve lâ yemlikûne mevtev ve lâ hayâtev ve lâ nuşûrâ.

25.3 - O'ndan ayrı olarak, hiçbir şey yaratmayan, kendileri yaratılan ve kendilerine dahi ne zarar ne de yarar veremeyen; öldüremeyen, yaşatamayan, (ölüleri diriltip) kaldıramayan birtakım tanrılar edindiler.

 rtfSndPly*25.4*
(٢٥-٤)
25.4*************وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا اِنْ هٰذَا اِلَّا اِفْكٌ افْتَرٰیهُ وَاَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ اٰخَرُونَ فَقَدْ جَاؤُ ظُلْمًا وَزُورًا

25.4 - Ve gâlellezîne keferû in hâzâ illâ ifkunifterâhu ve eânehû aleyhi gavmun âharûne fegad câû zulmev vezûrâ.

25.4 - İnkâr edenler: "Bu, yalandan başka bir şey değildir. (Muhammed) onu uydurdu, başka bir topluluk da kendisine yardım etti." dediler ve kesin bir haksızlığa ve iftirâya vardılar.

 rtfSndPly*25.5*
(٢٥-٥)
25.5*************وَقَالُوا اَسَاطٖيرُ الْاَوَّلٖينَ اكْتَتَبَهَا فَهِىَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَصٖيلًا

25.5 - Ve gâlû esâtîrul evvelinektetebehâ fehiye tumlâ aleyhi bukratev ve asîlâ.

25.5 - Dediler: "Evvelkilerin masalları, onları yazmış, sabah akşam onlar kendisine yazdırılıyor."

 rtfSndPly*25.6*ARAPÇASI OKUNUŞU YAKLAŞIK MEALİ
(٢٥-٦)
25.6*************قُلْ اَنْزَلَهُ الَّذٖى يَعْلَمُ السِّرَّ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اِنَّهُ كَانَ غَفُورًا رَحٖيمًا
25.6 - Gul enzelehullezî yağlemus sirra fis semâvâti vel ard, innehû kâne ğafûrar rahîmâ.
25.6 - De ki: "Onu, göklerdeki ve yerdeki gizleri bilen indirdi. O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

(٢٥-٧)
25.7*************وَقَالُوا مَالِ هٰذَا الرَّسُولِ يَاْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشٖى فِى الْاَسْوَاقِ لَوْلَا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذٖيرًا
25.7 - Ve gâlû mâli hâzer rasûli yeé'kulut taâme ve yemşî fil esvâg, lev lâ unzile ileyhi melekun feyekûne meahû nezîrâ.
25.7 - Dediler: "Bu elçiye ne oluyor ki yemek yiyor, çarşılarda geziyor? Ona kendisiyle beraber uyarıcı olacak bir melek indirilmeli değil mi?"

 rtfSndPly*25.8*

(٢٥-٨)
25.8*************اَوْ يُلْقٰى اِلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَاْكُلُ مِنْهَا وَقَالَ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا

25.8 - Ev yulgâ ileyhi kenzun ev tekûnu lehû cennetuy yeé'kulu minhâ, ve gâlez zâlimûne in tettebiûne illâ raculem meshûrâ.

25.8 - Yahut üstüne bir hazine atılmalı, yahut kendisinin ürününden yiyeceği bir bahçesi olmalı değil mi? Ve zâlimler: "Siz başka değil, sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler.

 rtfSndPly*25.9*
(٢٥-٩)
25.9*************اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطٖيعُونَ سَبٖيلًا

25.9 - Unzur keyfe darabû lekel emsâle fedallû felâ yestetîûne sebîlâ.

25.9 - Bak, senin için nasıl benzetmeler yaptılar da saptılar. Artık bir daha yolu bulamazlar.

 rtfSndPly*25.10*
(٢٥-١٠)
25.10*************تَبَارَكَ الَّذٖى اِنْ شَاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِنْ ذٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْرٖى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُورًا

25.10 - Tebârakellezî inşâe ceale leke hayram min zâlike cennâtin tecrî min tahtihel enhâru ve yec'al leke gusûrâ.

25.10 - Yücedir O ki dilerse sana bundan daha hayırlısını, altlarından ırmaklar akan bahçeler verir ve senin için saraylar yapar.

 rtfSndPly*25.11*
(٢٥-١١)
25.11*************بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَاَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعٖيرًا

25.11 - Bel kezzebû bis sâati ve ağtednâ limen kezzebe bis sâati seîrâ.

25.11 - Onlar (senin hakkında o yakışıksız sözleri söylemekle kalmadılar) bilakis, (Duruşma) sâ'ati(ni) de yalanladılar. Biz (Duruşma) sâ'ati(ni) yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır.

 rtfSndPly*25.12*
(٢٥-١٢)
25.12*************اِذَا رَاَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَعٖيدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفٖيرًا

25.12 - İzâ raethum mim mekânim beîdin semiû lehâ teğayyuzav ve zefîrâ.

25.12 - (Bu ateş) onları uzak bir yerden görünce onlar bunun öfkesini ve homurtusunu işitirler.

 rtfSndPly*25.13*
(٢٥-١٣)
25.13*************وَاِذَا اُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنٖينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا

25.13 - Ve izâ ulgû minhâ mekânen dayyigam mugarranîne deav hunâlike subûrâ.

25.13 - (Elleri boyunlarına zincirlerle) Bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman orada ölümü çağırırlar (yetiş ey ölüm, nerdesin, gel bizi bu azâbdan kurtar! derler).

 rtfSndPly*25.14*
(٢٥-١٤)
25.14*************لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثٖيرًا

25.14 - Lâ ted'ul yevme subûrav vâhıdev ved'û subûran kesîrâ.

25.14 - Bugün bir ölüm çağırmayın, birçok ölüm çağırın.

 rtfSndPly*25.15*
(٢٥-١٥)
25.15*************قُلْ اَذٰلِكَ خَيْرٌ اَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتٖى وُعِدَ الْمُتَّقُونَ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصٖيرًا

25.15 - Gul ezâlike hayrun em cennetul huldilletî vuıdel muttegûn, kânet lehum cezâev ve masîrâ.

25.15 - De ki: "Bu mu iyi, yoksa korunanlara va'dedilen ebedi cennet mi? O da onların mükâfât ve sonucudur!"

 rtfSndPly*25.16*
(٢٥-١٦)
25.16*************لَهُمْ فٖيهَا مَا يَشَاؤُنَ خَالِدٖينَ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ وَعْدًا مَسْؤُلًا

25.16 - Lehum fîhâ mâ yeşâûne halidîn, kâne alâ rabbike vağdem mes'ûlâ.

25.16 - Orada istediklerini bulurlar ve sürekli kalırlar. Bu, Rabbinin, istenen, arzu edilen bir va'didir.

 rtfSndPly*25.17*
(٢٥-١٧)
25.17*************وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَقُولُ ءَاَنْتُمْ اَضْلَلْتُمْ عِبَادٖى هٰؤُلَاءِ اَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبٖيلَ

25.17 - Ve yemve yahşuruhum ve mâ yağbudûne min dûnillâhi feyegûlu eentum adleltum ıbâdî hâulâi em hum dallus sebîl.

25.17 - (Rabbin), onları ve Allah'tan başka taptıklarını biraraya toplayacağı gün, (tapılanlara) der ki: "Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yolu sapıttılar?"

 rtfSndPly*25.18*
(٢٥-١٨)
25.18*************قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغٖى لَنَا اَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ اَوْلِيَاءَ وَلٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَاٰبَاءَهُمْ حَتّٰى نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا

25.18 - Gâlû subhâneke mâ kâne yembeğî lenâ en nettehıze min dûnike min evliyâe ve lâkim mettağtehum ve âbâehum hattâ nesuz zikr, ve kânû gavmen bûrâ.

25.18 - Derler ki: "Senin şânın yücedir, senden başka veliler edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onları ve atalarını ni'met verip yaşattın, (bolluk içinde dünyaya daldılar da seni) anmayı unuttular ve helâki hak eden bir topluluk oldular.

 rtfSndPly*25.19*
(٢٥-١٩)
25.19*************فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطٖيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبٖيرًا

25.19 - Fegad kezzebûkum bimâ tegûlûne femâ testetîûne sarfev ve lâ nasrâ, ve mey yazlim minkum nuzıghu azâben kebîrâ.

25.19 - (Bu kez hitap, bunlara tanrı diye tapanlara yönelir.) İşte (tanrı) dedikleriniz de sizi yalanladılar. Artık ne (azâbı geri) çevirmeğe gücünüz yeter, ne de (kendinize) bir yardım bulabilirsiniz! Sizden kim zulmederse ona büyük bir azâb taddırırız.

 rtfSndPly*25.20*
(٢٥-٢٠)
25.20*************وَمَا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلٖينَ اِلَّا اِنَّهُمْ لَيَاْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِى الْاَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً اَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصٖيرًا

25.20 - Ve mâ erselnâ gableke minel murselîne illâ innehum leyeé'kulûnet taâme ve yemşûne fil esvâg, ve cealnâ bağdakum libağdın fitneh, etasbirûn, ve kâne rabbuke basîrâ.

25.20 - Senden önce gönderdiğimiz bütün elçiler de yemek yerler, çarşılarda gezerlerdi. Biz sizi birbiriniz için bir sınav yaptık. (Sizin bir kısmınızı, diğer bir kısmınızla denemekteyiz ki bakalım) sabrediyor musunuz? Rabbin, (herşeyi) görendir.

 rtfSndPly*25.21*
(٢٥-٢١)
25.21*************وَقَالَ الَّذٖينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلٰئِكَةُ اَوْ نَرٰى رَبَّنَا لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فٖى اَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُوًّا كَبٖيرًا

25.21 - Ve gâlellezîne lâ yercûne ligâenâ lev lâ unzile aleynel melâiketu ev nerâ rabbenâ, legadistekberû fî enfusihim ve atev utuvven kebîrâ.

25.21 - Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: "Bize melekler indirilmeliydi, yahut Rabbimizi görmeliydik değil mi?" dedi(ler). Andolsun ki onlar kendi içlerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir azgınlıkla haddi aştılar.

 rtfSndPly*25.22*
(٢٥-٢٢)
25.22*************يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلٰئِكَةَ لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِمٖينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَحْجُورًا

25.22 - Yevme yeravnel melâikete lâ buşrâ yevmeizil lilmucrimîne ve yegûlûne hıcram mahcûrâ.

25.22 - Melekleri gördükleri gün, işte o gün suçlulara müjde yoktur ve onlar; (Size sevinmek) yasaktır, yasak!" derler.

 rtfSndPly*25.23*
(٢٥-٢٣)
25.23*************وَقَدِمْنَا اِلٰى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاءً مَنْثُورًا

25.23 - Ve gadimnâ ilâ mâ amilû min amelin fecealnâhu hebâem mensûrâ.

25.23 - Yaptıkları her işin önüne geçmişiz de onu (etrafa) saçılmış toz zerreleri haline getirmişizdir.

 rtfSndPly*25.24*
(٢٥-٢٤)
25.24*************اَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَرًّا وَاَحْسَنُ مَقٖيلًا

25.24 - Ashâbul cenneti yevmeizin hayrum mustegarrav ve ahsenu megîlâ.

25.24 - O gün cennet halkının kalacakları yer daha iyi, dinlenip safâ sürecekleri yer daha güzeldir.

 rtfSndPly*25.25*
(٢٥-٢٥)
25.25*************وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلٰئِكَةُ تَنْزٖيلًا

25.25 - Ve yevme teşeggagus semâu bil ğamâmi ve nuzzilel melâiketu tenzîlâ.

25.25 - Göğün bulutları parçalayıp meleklerin bölük bölük indirildiği gün;

 rtfSndPly*25.26*
(٢٥-٢٦)
25.26*************اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمٰنِ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرٖينَ عَسٖيرًا

25.26 - Elmulku yevmeizinil haggu lirrahmân, ve kâne yevmen alel kâfirîne asîrâ.

25.26 - İşte o gün, gerçek mülk, Rahmânın'dır, (bütün hükümranlık yalnız O'na âittir) ve o (gün), kâfirler için çetin bir gündür.

 rtfSndPly*25.27*
(٢٥-٢٧)
25.27*************وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلٰى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِى اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبٖيلًا

25.27 - Ve yevme yeadduz zâlimu alâ yedeyhi yegûlu yâ leytenit tehaztu mear rasûli sebîlâ.

25.27 - O gün zâlim ellerini ısırıp: "Nolaydı, keşke ben elçiyle beraber bir yol edineydim!" der.

 rtfSndPly*25.28*
(٢٥-٢٨)
25.28*************يَا وَيْلَتٰى لَيْتَنٖى لَمْ اَتَّخِذْ فُلَانًا خَلٖيلًا

25.28 - Yâ veyletâ leytenî lem ettehız fulânen halîlâ.

25.28 - Vah bana, ne olurdu, ben falanı dost tutmasaydım!

 rtfSndPly*25.29*
(٢٥-٢٩)
25.29*************لَقَدْ اَضَلَّنٖى عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ اِذْ جَاءَنٖى وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْاِنْسَانِ خَذُولًا

25.29 - Legad edallenî aniz zikri bağde iz câenî, ve kâneş şeytânu lil insâni hazûlâ.

25.29 - O beni, bana gelen Zikirden saptırdı. Zaten şeytân, insanı yapayalnız ve yardımcısız bırakır."

 rtfSndPly*25.30*
(٢٥-٣٠)
25.30*************وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِى اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُورًا

25.30 - Ve gâler rasûlu yâ rabbi inne gavmit tehazû hâzel gur'âne mehcûrâ.

25.30 - Elçi de: "Ya Rabbi, kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş bıraktılar" demiştir.

 rtfSndPly*25.31*
(٢٥-٣١)
25.31*************وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِىٍّ عَدُوًّا مِنَ الْمُجْرِمٖينَ وَكَفٰى بِرَبِّكَ هَادِیًا وَنَصٖيرًا

25.31 - Ve kezâlike cealnâ likulli nebiyyin aduvvem minel mucrimîn, ve kefâ birabbike hâdiyev ve nasîrâ.

25.31 - Biz böylece her elçiye suçlulardan bir düşman var ettik. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.

 rtfSndPly*25.32*
(٢٥-٣٢)
25.32*************وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهٖ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتٖيلًا

25.32 - Ve gâlellezîne keferû lev lâ nuzzile aleyhil gur'ânu cumletev vâhıdeh, kezâlike linusebbite bihî fuâdeke ve rattelnâhu tertîlâ.

25.32 - İnkâr edenler: "Kur'ân, ona bir defada indirilmeli değil miydi?" dediler. Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle (parça parça indirdik) ve onu ağır ağır okuduk.

 rtfSndPly*25.33*
(٢٥-٣٣)
25.33*************وَلَا يَاْتُونَكَ بِمَثَلٍ اِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاَحْسَنَ تَفْسٖيرًا

25.33 - Ve lâ yeé'tûneke bimeselin illâ cié'nâke bil haggı ve ahsene tefsîrâ.

25.33 - Onların sana getirdiği her misâle (her bâtıl soruya) karşı mutlaka biz sana, (o bâtılı yok edecek) gerçeği ve en güzel açıklamayı getiririz.

 rtfSndPly*25.34*
(٢٥-٣٤)
25.34*************اَلَّذٖينَ يُحْشَرُونَ عَلٰى وُجُوهِهِمْ اِلٰى جَهَنَّمَ اُولٰئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَاَضَلُّ سَبٖيلًا

25.34 - Ellezîne yuhşerûne alâ vucûhihim ilâ cehenneme ulâike şerrum mekânev ve edallu sebîlâ.

25.34 - O yüzükoyun cehenneme toplanacak olanlar, işte onlar, yerce çok kötü ve yolca çok sapıktır.

 rtfSndPly*25.35*
(٢٥-٣٥)
25.35*************وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ اَخَاهُ هٰرُونَ وَزٖيرًا

25.35 - Ve legad âteynâ mûsel kitâbe ve cealnâ meahû ehâhu hârûne vezîrâ.

25.35 - Andolsun biz Mûsâ'ya Kitabı verdik ve kardeşi Hârûn'u kendisinin yanında vezir yaptık.

 rtfSndPly*25.36*
(٢٥-٣٦)
25.36*************فَقُلْنَا اذْهَبَا اِلَى الْقَوْمِ الَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمٖيرًا

25.36 - Fegulnezhebâ ilel gavmillezîne kezzebû biâyâtinâ, fedemmernâhum tedmîrâ.

25.36 - Âyetlerimizi yalanlayan kavme gidin, dedik. (Onlara gittiler. Onlar, kendilerine gelen bu elçilerimizi kabul etmeyince biz) de onları yıkıp yok ettik.

 rtfSndPly*25.37*
(٢٥-٣٧)
25.37*************وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةً وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِمٖينَ عَذَابًا اَلٖيمًا

25.37 - Ve gavme nûhil lemmâ kezzebur rusule ağragnâhum ve cealnâhum linnâsi âyeh, ve ağtednâ lizzâlimîne azâben elîmâ.

25.37 - Nûh kavmi de peygamberleri yalanladıkları vakit onları da boğduk ve onları insanlara bir ibret yaptık. Zâlimlere acı bir azâb hazırladık.

 rtfSndPly*25.38*
(٢٥-٣٨)
25.38*************وَعَادًا وَثَمُودَا وَاَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذٰلِكَ كَثٖيرًا

25.38 - Ve âdev ve semûde ve ashâber rassi ve gurûnem beyne zâlike kesîrâ.

25.38 - Âd'ı, Semûd'u, Res halkını ve bu arada daha birçok nesilleri (inkârları yüzünden helâk ettik).

 rtfSndPly*25.39*
(٢٥-٣٩)
25.39*************وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْاَمْثَالَ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبٖيرًا

25.39 - Ve kullen darabnâ lehul emsâle ve kullen tebbernâ tetbîrâ.

25.39 - Hepsine de (uyarmak için) misaller (geçmişlerden hikâyeler) anlattık. (Öğüt almayıp küfürlerinde ısrar edince biz de) hepsini helâk ettik.

 rtfSndPly*25.40*
(٢٥-٤٠)
25.40*************وَلَقَدْ اَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتٖى اُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ اَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا

25.40 - Ve legad etev alel garyetilletî umtırat metaras sevé', efelem yekûnû yeravnehâ, bel kânû lâ yercûne nuşûrâ.

25.40 - (Şu Kureyş müşrikleri) belâ yağmuruna tutulan, (üstüne taş yağdırılan) kente vardılar. Onun durumunu görmüyorlar mıydı (ki ibret alsınlar)? Hayır, onlar (öldükten sonra) tekrar dirilip kalkmayı ummuyorlar.

 rtfSndPly*25.41*
(٢٥-٤١)
25.41*************وَاِذَا رَاَوْكَ اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُوًا اَهٰذَا الَّذٖى بَعَثَ اللّٰهُ رَسُولًا

25.41 - Ve izâ raevke iy yettehızûneke illâ huzuvâ, ehâzellezî beasallâhu rasûlâ.

25.41 - Seni gördükleri zaman, mutlaka seni eğlence konusu yapıyorlar; "Allâh bunu mu elçi göndermiş?"

 rtfSndPly*25.42*
(٢٥-٤٢)
25.42*************اِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ اٰلِهَتِنَا لَوْلَا اَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَا وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حٖينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ اَضَلُّ سَبٖيلًا

25.42 - İn kâde leyudıllunâ an âlihetinâ lev lâ en sabernâ aleyhâ, ve sevfe yağlemûne hîne yeravnel azâbe men edallu sebîlâ.

25.42 - Eğer biz tanrılarımıza tapmakta ısrar etmeseydik, nerdeyse bizi tanrılarımızdan saptıracaktı. (diyorlar). Azâbı gördükleri zaman kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir.

 rtfSndPly*25.43*
(٢٥-٤٣)
25.43*************اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰیهُ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكٖيلًا

25.43 - Eraeyte menit tehaze ilâhehû hevâh, efe ente tekûnu aleyhi vekîlâ.

25.43 - Arzusunu tanrı edinen kimseyi gördün mü? Onun üstüne sen mi bekçi olacaksın?

 rtfSndPly*25.44*
(٢٥-٤٤)
25.44*************اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَبٖيلًا

25.44 - Em tahsebu enne ekserahum yesmeûne ev yağgılûn, in hum illâ kel en'âmi bel hum edallu sebîlâ.

25.44 - Yoksa sen onların çoğunun işittiklerini, düşündüklerini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hattâ onlar, yolca (hayvanlardan) daha sapıktır.

 rtfSndPly*25.45*
(٢٥-٤٥)
25.45*************اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلٖيلًا

25.45 - Elem tera ilâ rabbike keyfe meddez zıll, ve lev şâe lecealehû sâkinâ, summe cealneş şemse aleyhi delîlâ.

25.45 - Rabbini görmedin mi gölgeyi nasıl uzattı? Dileseydi, onu durgun yapardı. Sonra nasıl güneşi ona delil kıldık (gölgenin görünmesini, ışığa bağlı kıldık)?

 rtfSndPly*25.46*
(٢٥-٤٦)
25.46*************ثُمَّ قَبَضْنَاهُ اِلَيْنَا قَبْضًا يَسٖيرًا

25.46 - Summe gabadnâhu ileynâ gabday yesîrâ.

25.46 - Sonra (güneş yükseldikçe) gölgeyi yavaş yavaş çekip aldık.

 rtfSndPly*25.47*
(٢٥-٤٧)
25.47*************وَهُوَ الَّذٖى جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا

25.47 - Ve huvellezî ceale lekumul leyle libâsev ven nevme subâtev ve cealen nehâra nuşûrâ.

25.47 - O, geceyi sizin için elbise, uykuyu dinlenme, gündüzü de kalkıp çalışma zamanı yaptı.

 rtfSndPly*25.48*
(٢٥-٤٨)
25.48*************وَهُوَ الَّذٖى اَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهٖ وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً طَهُورًا

25.48 - Ve huvellezî erseler riyâha buşram beyne yedey rahmetih, ve enzelnâ mines semâi mâen tahûrâ.

25.48 - Ve O, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderdi. Ve gökten tertemiz bir su indirdik.

 rtfSndPly*25.49*
(٢٥-٤٩)
25.49*************لِنُحْيِىَ بِهٖ بَلْدَةً مَيْتًا وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا اَنْعَامًا وَاَنَاسِىَّ كَثٖيرًا

25.49 - Linuhyiye bihî beldetem meytev ve nusgıyehû mimmâ halagnâ en'âmev ve enâsiyye kesîrâ.

25.49 - Ki onunla ölü bir ülkeyi diriltelim ve onunla yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu sulayalım.

 rtfSndPly*25.50*
(٢٥-٥٠)
25.50*************وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا فَاَبٰى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُورًا

25.50 - Ve legad sarrafnâhu beynehum liyezzekkerû, feebâ ekserun nâsi illâ kufûrâ.

25.50 - Andolsun biz, bu sözü onların aralarında çevirip çevirip anlattık ki öğüt alsınlar. Ama insanların çoğu, nankörlükte direnmektedir.

 rtfSndPly*25.51*
(٢٥-٥١)
25.51*************وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فٖى كُلِّ قَرْيَةٍ نَذٖيرًا

25.51 - Ve lev şié'nâ lebeasnâ fî kulli garyetin nezîrâ.

25.51 - Eğer biz dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik.

 rtfSndPly*25.52*
(٢٥-٥٢)
25.52*************فَلَا تُطِعِ الْكَافِرٖينَ وَجَاهِدْهُمْ بِهٖ جِهَادًا كَبٖيرًا

25.52 - Felâ tutııl kâfirîne ve câhidhum bihî cihâden kebîrâ.

25.52 - Kâfirlere boyun eğme ve bu Kur'ân ile onlara karşı büyük cihâd et.

 rtfSndPly*25.53*
(٢٥-٥٣)
25.53*************وَهُوَ الَّذٖى مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَحْجُورًا

25.53 - Ve huvellezî meracel bahrayni hâzâ azbun furâtuv ve hâzâ milhun ucâc, ve ceale beynehumâ berzehav ve hıcram mahcûrâ.

25.53 - O, iki denizi birbirine salmıştır. Bu tatlı, susuzluğu giderici; bu tuzlu ve acıdır. Ve ikisinin arasına birbirine kavuşmalarına engel olan bir perde koymuştur (hiç birbirine kavuşmazlar).

 rtfSndPly*25.54*
(٢٥-٥٤)
25.54*************وَهُوَ الَّذٖى خَلَقَ مِنَ الْمَاءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُ نَسَبًا وَصِهْرًا وَكَانَ رَبُّكَ قَدٖيرًا

25.54 - Ve huvellezî halega minel mâi beşeran fecealehû nesebev ve sıhrâ, ve kâne rabbuke gadîrâ.

25.54 - Ve O, sudan bir insan yarattı da onu nesep ve sıhr kıldı. Rabbin, her şeye gücü yetendir.

 rtfSndPly*25.55*
(٢٥-٥٥)
25.55*************وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّهٖ ظَهٖيرًا

25.55 - Ve yağbudûne min dûnillâhi mâ lâ yenfeuhum ve lâ yedurruhum, ve kânel kâfiru alâ rabbihî zahîrâ.

25.55 - Allah'tan başka kendilerine ne yarar, ne de zarar veremeyecek şeylere tapıyorlar. Kâfir, Rabbine karşı şeylere yardımcıdır.

 rtfSndPly*25.56*
(٢٥-٥٦)
25.56*************وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذٖيرًا

25.56 - Ve mâ erselnâke illâ mubeşşirav ve nezîrâ.

25.56 - Biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

 rtfSndPly*25.57*
(٢٥-٥٧)
25.57*************قُلْ مَا اَسْپَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ اِلَّا مَنْ شَاءَ اَنْ يَتَّخِذَ اِلٰى رَبِّهٖ سَبٖيلًا

25.57 - Gul mâ es'elukum aleyhi min ecrin illâ men şâe ey yettehıze ilâ rabbihî sebîlâ.

25.57 - Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; ancak Rabbine varan yola girmek isteyene yol gösteriyorum de.

 rtfSndPly*25.58*
(٢٥-٥٨)
25.58*************وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذٖى لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهٖ وَكَفٰى بِهٖ بِذُنُوبِ عِبَادِهٖ خَبٖيرًا

25.58 - Ve tevekkel alel hayyillezî lâ yemûtu ve sebbih bihamdih, ve kefâ bihî bizunûbi ıbâdihî habîrâ.

25.58 - Ve ölmeyen (diriy)e tevekkül et ve O'nu överek tesbih et. Kullarının günâhlarını, O'nun bilmesi yeter.

 rtfSndPly*25.59*
(٢٥-٥٩)
25.59*************اَلَّذٖى خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فٖى سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ الرَّحْمٰنُ فَسْپَلْ بِهٖ خَبٖيرًا

25.59 - Ellezî halegas semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arşir rahmânu fes'el bihî habîrâ.

25.59 - O, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattı, sonra Arş'a kuruldu (böylece mülkünü yönetmektedir. O) Rahmân'dır. Bunu bir bilene sor.

 rtfSndPly*25.60*
(٢٥-٦٠)
25.60*************وَاِذَا قٖيلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمٰنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمٰنُ اَنَسْجُدُ لِمَا تَاْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا

25.60 - Ve izâ gîle lehumuscudû lirrahmâni gâlû ve mer rahmân, enescudu limâ teé'murunâ ve zâdehum nufûrâ. (60. ayet secde ayetidir.)

25.60 - Onlara: "Rahmân'a secde edin!" dendiği zaman: "Rahmân nedir? Senin bize emrettiğine secde eder miyiz hiç?" derler. Ve (bu söz), onların nefretini artırır.

 rtfSndPly*25.61*
(٢٥-٦١)
25.61*************تَبَارَكَ الَّذٖى جَعَلَ فِى السَّمَاءِ بُرُوجًا وَجَعَلَ فٖيهَا سِرَاجًا وَقَمَرًا مُنٖيرًا

25.61 - Tebarakellezî ceale fis semâi burûcev ve ceale fîhâ sirâcev ve gameram munîrâ.

25.61 - Yücedir O ki, gökte burçlar yaptı ve orada bir kandil ve aydınlatıcı bir ay var etti.

 rtfSndPly*25.62*
(٢٥-٦٢)
25.62*************وَهُوَ الَّذٖى جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُورًا

25.62 - Ve huvellezî cealel leyle ven nehâra hılfetel limen erâde ey yezzekkera ev erâde şukûrâ.

25.62 - Ve O, öğüt almak veya şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü, birbirini izler yaptı.

 rtfSndPly*25.63*
(٢٥-٦٣)
25.63*************وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذٖينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ هَوْنًا وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا

25.63 - Ve ıbadur rahmânillezîne yemşûne alel ardı hevnev ve izâ hâtabehumul câhilûne gâlû selâmâ.

25.63 - Rahmân'ın kulları öyle kimselerdir ki, yeryüzünde mütevâzi olarak yürürler, câhiller kendilerine laf atarsa "Selâm" derler.

 rtfSndPly*25.64*
(٢٥-٦٤)
25.64*************وَالَّذٖينَ يَبٖيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا

25.64 - Vellezîne yebîtûne lirabbihim succedev ve gıyâmâ.

25.64 - Gecelerini Rablerine secde ederek, Onun divânında durarak geçirirler:

 rtfSndPly*25.65*
(٢٥-٦٥)
25.65*************وَالَّذٖينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ اِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا

25.65 - Vellezîne yegûlûne rabbenasrif annâ azâbe cehennem, inne azâbehâ kâne ğarâmâ.

25.65 - Rabbimiz, cehennemin azâbını bizden uzaklaştır, doğrusu onun azâbı sargındır derler.

 rtfSndPly*25.66*
(٢٥-٦٦)
25.66*************اِنَّهَا سَاءَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا

25.66 - İnnehâ sâet mustegarrav ve mugâmâ.

25.66 - Orası ne kötü bir karargâh ve ne kötü bir makâmdır!

 rtfSndPly*25.67*
(٢٥-٦٧)
25.67*************وَالَّذٖينَ اِذَا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَامًا

25.67 - Vellezîne izâ enfegû lem yusrifû ve lem yagturû ve kâne beyne zâlike gavâmâ.

25.67 - Ve harcadıkları zaman, ne israf ederler ne de cimrilik ederler; harcamaları, bu ikisinin arasında dengeli olur.

 rtfSndPly*25.68*
(٢٥-٦٨)
25.68*************وَالَّذٖينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتٖى حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ اَثَامًا

25.68 - Vellezîne lâ yed'ûne meallâhi ilâhen âhara ve lâ yagtulûnen nefselletî harramallâhu illâ bil haggı ve lâ yeznûn, ve mey yef'al zâlike yelga esâmâ.

25.68 - Ve onlar Allâh ile beraber başka tanrıya yalvarmazlar. Allâh'ın harâm ettiği canı haksız yere öldürmezler ve zinâ etmezler. Kim bunları yaparsa cezâsını bulur.

 rtfSndPly*25.69*
(٢٥-٦٩)
25.69*************يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَيَخْلُدْ فٖيهٖ مُهَانًا

25.69 - Yudâaf lehul azâbu yevmel gıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ.

25.69 - Kıyâmet günü onun için azâb kat kat yapılır ve o azâb'ın içinde hor ve hakir olarak kalır.

 rtfSndPly*25.70*
(٢٥-٧٠)
25.70*************اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَاُولٰئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّپَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَحٖيمًا

25.70 - İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan feulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât, ve kânallâhu ğafûrar rahîmâ.

25.70 - Ancak tevbe edip inanan ve faydalı bir iş yapanlar, işte Allâh onların kötülüklerini iyiliklere değiştirecektir. Allâh çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

 rtfSndPly*25.71*
(٢٥-٧١)
25.71*************وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَاِنَّهُ يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ مَتَابًا

25.71 - Ve men tâbe ve amile sâlihan feinnehû yetûbu ilallâhi metâbâ.

25.71 - Kim tevbe eder ve faydalı iş yaparsa o, makbul bir kimse olarak Allah'a döner.

 rtfSndPly*25.72*
(٢٥-٧٢)
25.72*************وَالَّذٖينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَ وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا

25.72 - Vellezîne lâ yeşhedûnez zûra ve izâ merrû bil lağvi merrû kirâmâ.

25.72 - Onlar yalan ve boş sözün yanında bulunmazlar, boş söze rastladıklarında vekar ile (oradan) geçip giderler.

 rtfSndPly*25.73*
(٢٥-٧٣)
25.73*************وَالَّذٖينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا

25.73 - Vellezîne izâ zukkirû biâyâti rabbihim lem yehırrû aleyhâ summev ve umyânâ.

25.73 - Ve kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.

 rtfSndPly*25.74*
(٢٥-٧٤)
25.74*************وَالَّذٖينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقٖينَ اِمَامًا

25.74 - Vellezîne yegûlûne rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ gurrate ağyuniv vec'alnâ lilmuttegîne imâmâ.

25.74 - Ve: "Rabbimiz, bize gözler sevinci (gönüller açan) eşler ve çocuklar lutfeyle ve bizi korunanlara önder yap!" derler.

 rtfSndPly*25.75*
(٢٥-٧٥)
25.75*************اُولٰئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فٖيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا

25.75 - Ulâike yuczevnel ğurfete bimâ saberû ve yuleggavne fîhâ tahıyyetev ve selâmâ.

25.75 - İşte onlar, sabretmelerine karşılık saraylarda ödüllendirelecekler ve orada bir sağlık dileği ve selâm ile karşılanacaklardır.

 rtfSndPly*25.76*
(٢٥-٧٦)
25.76*************خَالِدٖينَ فٖيهَا حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا

25.76 - Hâlidîne fîhâ, hasunet mustegarrav ve mugâmâ.

25.76 - Orada ebedi kalacaklardır. Ne güzel karargâh ve ne güzel makamdır orası!

 rtfSndPly*25.77*
(٢٥-٧٧)
25.77*************قُلْ مَا يَعْبَٶُا بِكُمْ رَبّٖى لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا

25.77 - Gul mâ yağbeu bikum rabbî lev lâ duâukum, fegad kezzebtum fesevfe yekûnu lizâmâ.

25.77 - De ki: "Du'ânız (ibâdetiniz) olmadıktan sonra Rabbim sizi ne yapsın? (Size haber verdiklerimi) yalanladınız. Bu yüzden cezâlandırılmanız gerekecektir."