14 İBRAHİM SURESİ

 rtfSelectedTabRef*13*52*52*014.052*Ibrahim 1-52**1*90*tumSure*rtfSelectedTabRef
 rtfBulunanSayi*52*rtfBulunanSayi
 rtfSndPly*14.1*ARAPÇASI OKUNUŞU YAKLAŞIK MEALİ
(١٤-١)
14.1*************الَرٰ كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِاِذْنِ رَبِّهِمْ اِلٰى صِرَاطِ الْعَزٖيزِ الْحَمٖيدِ
14.1 - Elif lâm râ, kitâbun enzelnâhu ileyke lituhricen nâse minez zulumâti ilen nûri biizni rabbihim ilâ sırâtıl azîzil hamîd.
S ATEŞ - Elif lâm râ. (Bu,) Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarıp o güçlü ve övgüye lâyık olan(Allâh)ın yoluna iletmen için sana indirdiğimiz Kitaptır.

 rtfSndPly*14.2*

(١٤-٢)
14.2*************اَللّٰهِ الَّذٖى لَهُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ وَوَيْلٌ لِلْكَافِرٖينَ مِنْ عَذَابٍ شَدٖيدٍ

14.2 - Allâhillezî lehû mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve veylul lilkâfirîne min azâbin şedîd.

14.2 - O Allâh ki, göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. Çetin azâbdan dolayı vay şu kâfirlerin haline!

 rtfSndPly*14.3*
(١٤-٣)
14.3*************اَلَّذٖينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا اُولٰئِكَ فٖى ضَلَالٍ بَعٖيدٍ

14.3 - Ellezîne yestehıbbûnel hayâted dunyâ alel âhırati ve yesuddûne an sebîlillâhi ve yebğûnehâ ıvecâ, ulâike fî dalalim beîd.

14.3 - Ki onlar, dünyâ hayâtını âhirete tercih ederler, Allâh'ın yoluna engel olur ve onun eğrilmesini isterler. İşte onlar,derin bir sapıklık içindedirler.

 rtfSndPly*14.4*
(١٤-٤)
14.4*************وَمَا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهٖ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ فَيُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدٖى مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ

14.4 - Ve mâ erselnâ mir rasûlin illâ bilisâni gavmihî liyubeyyine lehum, feyudıllullâhu mey yeşâu ve yehdî mey yeşâé', ve huvel azîzul hakîm.

14.4 - Biz, her elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara açıklasın. Allâh dilediğini şaşırtır, dilediğini yola iletir. O, azizdir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

 rtfSndPly*14.5*
(١٤-٥)
14.5*************وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا اَنْ اَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِاَيَّامِ اللّٰهِ اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ

14.5 - Ve legad erselnâ mûsâ biâyâtinâ en ahric gavmeke minez zulumâti ilen nûri ve zekkirhum bieyyâmillâh, inne fî zâlike leâyâtil likulli sabbârin şekûr.

14.5 - Andolsun biz, Mûsâ'yı da "Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar, onlara Allâh'ın günlerini (geçmiş milletlerin başlarına gelen olayları) hatırlat!" diye âyetlerimizle birlikte göndermiştik. Şüphesiz bunda sabreden, şükreden herkes için âyetler (ibret verici işâretler) vardır.

 rtfSndPly*14.6*
(١٤-٦)
14.6*************وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ اَنْجٰیكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ اَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ وَفٖى ذٰلِكُمْ بَلَاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظٖيمٌ

14.6 - Ve iz gâle mûsâ ligavmihizkurû niğmetallâhi aleykum iz encâkum min âli fir'avne yesûmûnekum sûel azâbi ve yuzebbihûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum, ve fî zâlikum belâum mir rabbikum azîm.

14.6 - Mûsâ, kavmine demişti ki: "Allâh'ın üzerinizdeki ni'metini hatırlayın, O sizi Fir'avn soyundan kurtardı. Onlar sizi işkencenin en kötüsüne koşuyorlar, oğullarınızı kesiyorlar, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda Rabbinizden size büyük bir imtihan vardı."

 rtfSndPly*14.7*
(١٤-٧)
14.7*************وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَزٖيدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَابٖى لَشَدٖيدٌ

14.7 - Ve iz teezzene rabbukum lein şekertum leezîdennekum ve lein kefertum inne azâbî leşedîd.

14.7 - Ve Rabbiniz size şöyle bildirmişti: "Andolsun şükrederseniz elbette size daha fazla veririm ve eğer nankörlük ederseniz azâbım pek çetindir."

 rtfSndPly*14.8*
(١٤-٨)
14.8*************وَقَالَ مُوسٰى اِنْ تَكْفُرُوا اَنْتُمْ وَمَنْ فِى الْاَرْضِ جَمٖيعًا فَاِنَّ اللّٰهَ لَغَنِىٌّ حَمٖيدٌ

14.8 - Ve gâle mûsâ in tekfurû entum ve men fil ardı cemîan feinnallâhe leğaniyyun hamîd.

14.8 - Ve Mûsâ dedi ki: "Siz ve yeryüzünde bulunanlar hep nankörlük etseniz, iyi bilin ki Allâh zengindir, övülmüştür (sizin şükrünüze muhtaç değildir)".

 rtfSndPly*14.9*
(١٤-٩)
14.9*************اَلَمْ يَاْتِكُمْ نَبَٶُا الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذٖينَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا اللّٰهُ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّوا اَيْدِيَهُمْ فٖى اَفْوَاهِهِمْ وَقَالُوا اِنَّا كَفَرْنَا بِمَا اُرْسِلْتُمْ بِهٖ وَاِنَّا لَفٖى شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَنَا اِلَيْهِ مُرٖيبٍ

14.9 - Elem yeé'tikum nebeullezîne min gablikum gavmi nûhıv ve âdiv ve semûde vellezîne mim bağdihim, lâ yağlemuhum illallâh, câethum rusuluhum bil beyyinâti feraddû eydiyehum fî efvâhihim ve gâlû innâ kefernâ bimâ ursiltum bihî ve innâ lefî şekkim mimmâ ted'ûnenâ ileyhi murîb.

14.9 - Sizden öncekilerin: Nûh, 'Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin -ki onları(n sayısını) Allah'tan başka kimse bilmez- haberi size gelmedi mi? Elçileri onlara kanıtlar getirdi de onlar, ellerini ağızlarına koydu (öfkelerinden parmaklarını ısırdı)lar (yahut: peygamberlerin ağızlarını tuttular): "Biz sizinle gönderilen mesajı tanımadık ve biz sizin bizi çağırdığınız şeye karşı derin bir kuşku içindeyiz!" dediler.

 rtfSndPly*14.10*
(١٤-١٠)
14.10*************قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِى اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰى اَجَلٍ مُسَمًّى قَالُوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا تُرٖيدُونَ اَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَاؤُنَا فَاْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُبٖينٍ

14.10 - Gâlet rusuluhum efillâhi şekkun fâtırıs semâvâti vel ard, yed'ûkum liyağfira lekum min zunûbikum ve yuahhırakum ilâ ecelim musemmâ, gâlû in entum illâ beşerum mislunâ, turîdûne en tesuddûnâ ammâ kâne yağbudu âbâunâ feé'tûnâ bisultânim mubîn.

14.10 - Elçileri: "Gökleri ve yeri yaratan Allâh hakkında şüphe (edilir) mi? (O), sizin günâhlarınızdan bir kısmını bağışlamak ve sizi belirtilmiş bir süreye kadar ertelemek için sizi davet ediyor" dediler. Onlar: "Siz de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsiniz. Bizi, atalarımızın taptığından çevirmek istiyorsunuz. O halde bize açık bir delil getirin!" dediler.

 rtfSndPly*14.11*
(١٤-١١)
14.11*************قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ اِنْ نَحْنُ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَمُنُّ عَلٰى مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهٖ وَمَا كَانَ لَنَا اَنْ نَاْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

14.11 - Gâlet lehum rusuluhum in nahnu illâ beşerum mislukum ve lâkinnallâhe yemunnu alâ mey yeşâu min ıbâdih, ve mâ kâne lenâ en neé'tiyekum bisultânin illâ biiznillâh, ve alallâhi felyetevekkelil mué'minûn.

14.11 - Elçileri onlara dediler ki: "Evet biz de sizin gibi insandan başka bir şey değiliz. Fakat Allâh, kullarından dilediğine lutfeder. Allâh'ın izni olmadan biz size delil getiremeyiz. İnananlar, Allah'a dayansınlar."

 rtfSndPly*14.12*
(١٤-١٢)
14.12*************وَمَا لَنَا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰینَا سُبُلَنَا وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَا اٰذَيْتُمُونَا وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ

14.12 - Ve mâ lenâ ellâ netevekkele alallâhi ve gad hedânâ subulenâ, ve lenasbiranne alâ mâ âzeytumûnâ, ve alallâhi felyetevekkelil mutevekkilûn.

14.12 - Bize yollarımızı göstermişken neden biz Allah'a dayanmayalım? Sizin bize yaptığınız eziyetlere katlanacağız. Tevekkül edenler, Allah'a dayansınlar.

 rtfSndPly*14.13*
(١٤-١٣)
14.13*************وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ اَرْضِنَا اَوْ لَتَعُودُنَّ فٖى مِلَّتِنَا فَاَوْحٰى اِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِمٖينَ

14.13 - Ve gâlellezîne keferû lirusulihim lenuhricennekum min ardınâ ev leteûdunne fî milletinâ, feevhâ ileyhim rabbuhum lenuhlikennez zâlimîn.

14.13 - İnkâr edenler, elçilerine dediler ki: "Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkarırız, ya da bizim dinimize dönersiniz!" Rableri de onlara şöyle vahyetti, "zâlimleri mutlaka helâk edeceğiz!"

 rtfSndPly*14.14*
(١٤-١٤)
14.14*************وَلَنُسْكِنَنَّكُمُ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِهِمْ ذٰلِكَ لِمَنْ خَافَ مَقَامٖى وَخَافَ وَعٖيدِ

14.14 - Ve lenuskinennekumul arda mim bağdihim, zâlike limen hâfe megâmî ve hâfe veîd.

14.14 - Ve onların ardından sizi o yere yerleştireceğiz. Bu, makâmımdan korkan ve tehdidimden korkan için(verdiğim söz)dür.

 rtfSndPly*14.15*
(١٤-١٥)
14.15*************وَاسْتَفْتَحُوا وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَنٖيدٍ

14.15 - Vesteftehû ve hâbe kullu cebbârin anîd.

14.15 - (Elçiler, düşmanlarına karşı Allah'tan) fetih istediler ve her inatçı zorba perişan oldu.

 rtfSndPly*14.16*
(١٤-١٦)
14.16*************مِنْ وَرَائِهٖ جَهَنَّمُ وَيُسْقٰى مِنْ مَاءٍ صَدٖيدٍ

14.16 - Miv verâihî cehennemu ve yusgâ mim mâin sadîd.

14.16 - Ardından da kendisine irin (gibi) bir suyun içirileceği cehennem vardır.

 rtfSndPly*14.17*
(١٤-١٧)
14.17*************يَتَجَرَّعُهُ وَلَا يَكَادُ يُسٖيغُهُ وَيَاْتٖيهِ الْمَوْتُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَمَا هُوَ بِمَيِّتٍ وَمِنْ وَرَائِهٖ عَذَابٌ غَلٖيظٌ

14.17 - Yetecerrauhû ve lâ yekâdu yusîğuhû ve yeé'tîhil mevtu min kulli mekâniv ve mâ huve bimeyyit, ve miv verâihî azâbun ğalîz.

14.17 - O suyu yutmağa çalışır, fakat boğazından geçiremez ve her yandan ona ölüm geldiği halde yine ölemez. Bunun ardından da kaba bir azâb!

 rtfSndPly*14.18*
(١٤-١٨)
14.18*************مَثَلُ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ اَعْمَالُهُمْ كَرَمَادٍ اشْتَدَّتْ بِهِ الرّٖيحُ فٖى يَوْمٍ عَاصِفٍ لَا يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُوا عَلٰى شَیْءٍ ذٰلِكَ هُوَ الضَّلَالُ الْبَعٖيدُ

14.18 - Meselullezîne keferû birabbihim ağmâluhum keramâdinişteddet bihir rîhu fî yevmin âsıf, lâ yagdirûne mimmâ kesebû alâ şeyé', zâlike huved dalâlul beîd.

14.18 - Rablerine karşı nankörlük edenlerin iyi işleri, tıpkı fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi ele geçiremezler. İşte derin sapıklık budur!

 rtfSndPly*14.19*
(١٤-١٩)
14.19*************اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّ اِنْ يَشَاْ يُذْهِبْكُمْ وَيَاْتِ بِخَلْقٍ جَدٖيدٍ

14.19 - Elem tera ennallâhe halegas semâvâti vel arda bil hagg, iy yeşeé' yuzhibkum ve yeé'ti bihalgın cedîd.

14.19 - Allâh'ın, gökleri ve yeri hak(ve hikmet) ile yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi götürür ve yepyeni bir halk getirir.

 rtfSndPly*14.20*
(١٤-٢٠)
14.20*************وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَزٖيزٍ

14.20 - Ve mâ zâlike alallâhi biazîz.

14.20 - Bu, Allah'a güç değildir.

 rtfSndPly*14.21*
(١٤-٢١)
14.21*************وَبَرَزُوا لِلّٰهِ جَمٖيعًا فَقَالَ الضُّعَفٰٶُا لِلَّذٖينَ اسْتَكْبَرُوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ مِنْ شَیْءٍ قَالُوا لَوْ هَدٰینَا اللّٰهُ لَهَدَيْنَاكُمْ سَوَاءٌ عَلَيْنَا اَجَزِعْنَا اَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَحٖيصٍ

14.21 - Ve berazû lillâhi cemîan fegâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fehel entum muğnûne annâ min azâbillâhi min şeyé', gâlû lev hedânallâhu lehedeynâkum, sevâun aleynâ eceziğnâ em sabernâ mâ lenâ mim mehîs.

14.21 - Hepsi Allâh'ın huzûrunda göründüler. Zayıflar, büyüklük taslayan(önder)ler(in)e: "Biz size tâbi idik. Şimdi siz, bizden Allâh'ın azâbından (en ufak) bir şey savabilir misiniz?" dediler. (Büyüklük taslayanlar kendilerini ma'zur göstermek için: "Ne yapalım?") dediler: "Allâh bize yol gösterseydi, biz de size yol gösterirdik. Artık biz sızlansak da, sabretsek de birdir; kaçıp sığınacak bir yerimiz yoktur!"

 rtfSndPly*14.22*
(١٤-٢٢)
14.22*************وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِىَ الْاَمْرُ اِنَّ اللّٰهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَاَخْلَفْتُكُمْ وَمَا كَانَ لِىَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ اِلَّا اَنْ دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ لٖى فَلَا تَلُومُونٖى وَلُومُوا اَنْفُسَكُمْ مَا اَنَا بِمُصْرِخِكُمْ وَمَا اَنْتُمْ بِمُصْرِخِىَّ اِنّٖى كَفَرْتُ بِمَا اَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُ اِنَّ الظَّالِمٖينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيمٌ

14.22 - Ve gâleş şeytânu lemmâ gudıyel emru innallâhe veadekum vağdel haggı ve veadtukum feahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, felâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bimusrihıkum ve mâ entum bimusrihıyy, innî kefertu bimâ eşraktumûni min gabl, innez zâlimîne lehum azâbun elîm.

14.22 - İş bitirildikten sonra şeytân (onlara) şöyle dedi: "Allâh size gerçek va'detti, ben de size va'dettim ama ben sözümden caydım! Benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Sadece sizi (küfür ve isyâna) davet ettim. Siz de benim da'vetime koştunuz. O halde beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Ben, önceden beni (Allah'a) ortak koşmanızı da tanımamıştım zaten. Doğrusu zâlimler için acı bir azâb vardır!"

 rtfSndPly*14.23*
(١٤-٢٣)
14.23*************وَاُدْخِلَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرٖى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ تَحِيَّتُهُمْ فٖيهَا سَلَامٌ

14.23 - Ve udhılellezîne âmenû ve amilus sâlihâti cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ biizni rabbihim, tehıyyetuhum fîhâ selâm.

14.23 - İnanıp iyi işler yapanlar da Rablerinin izniyle sürekli kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokuldular. Onların orada dirlik temennileri "selâm"dır.

 rtfSndPly*14.24*
(١٤-٢٤)
14.24*************اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِى السَّمَاءِ

14.24 - Elem tera keyfe daraballâhu meselen kelimeten tayyibeten keşeceratin tayyibetin asluhâ sâbituv ve fer'uhâ fis semâé'.

14.24 - Görmedin mi Allâh nasıl bir benzetme yaptı: Güzel söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir.

 rtfSndPly*14.25*
(١٤-٢٥)
14.25*************تُؤْتٖى اُكُلَهَا كُلَّ حٖينٍ بِاِذْنِ رَبِّهَا وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

14.25 - Tué'tî ukulehâ kulle hînim biizni rabbihâ, ve yadribullâhul emsâle linnâsi leallehum yetezekkerûn.

14.25 - (O ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allâh, öğüt almaları için insanlara böyle benzetmeler yapar.

 rtfSndPly*14.26*
(١٤-٢٦)
14.26*************وَمَثلُ كَلِمَةٍ خَبٖيثَةٍ كَشَجَرَةٍ خَبٖيثَةٍ اجْتُثَّتْ مِنْ فَوْقِ الْاَرْضِ مَا لَهَا مِنْ قَرَارٍ

14.26 - Ve meselu kelimetin habîsetin keşeceratin habîsetinictusset min fevgıl ardı mâ lehâ min garâr.

14.26 - Kötü sözün durumu da gövdesi yerin üstünden koparılmış, sâbit olmayan kötü bir ağaca benzer.

 rtfSndPly*14.27*
(١٤-٢٧)
14.27*************يُثَبِّتُ اللّٰهُ الَّذٖينَ اٰمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِى الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِى الْاٰخِرَةِ وَيُضِلُّ اللّٰهُ الظَّالِمٖينَ وَيَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَاءُ

14.27 - Yusebbitullâhullezîne âmenû bil gavlis sâbiti fil hayâtid dunyâ ve fil âhırah, ve yudıllullâhuz zâlimîne ve yef'alullâhu mâ yeşâé'.

14.27 - Allâh, inananları, dünyâ hayâtında da, âhirette de sağlam sözle tesbit eder. Allâh, zâlimleri de şaşırtır ve Allâh, dilediğini yapar.

 rtfSndPly*14.28*
(١٤-٢٨)
14.28*************اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ بَدَّلُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ كُفْرًا وَاَحَلُّوا قَوْمَهُمْ دَارَ الْبَوَارِ

14.28 - Elem tera ilellezîne beddelû niğmetallâhi kufrav ve ehallû gavmehum dâral bevâr.

14.28 - Baksana şunlara, Allâh'ın ni'metini nankörlüğe çevirdiler (O'nun verdiği ni'mete şükredecekleri yerde nankörlük edip inkâra saptılar), kavimlerini de helâk yurduna kondurdular.

 rtfSndPly*14.29*
(١٤-٢٩)
14.29*************جَهَنَّمَ يَصْلَوْنَهَا وَبِئْسَ الْقَرَارُ

14.29 - Cehennem, yaslevnehâ, ve bié'sel garâr.

14.29 - Yaslanacakları cehenneme (götürdüler). Ne kötü bir duraktır o!

 rtfSndPly*14.30*
(١٤-٣٠)
14.30*************وَجَعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَادًا لِيُضِلُّوا عَنْ سَبٖيلِهٖ قُلْ تَمَتَّعُوا فَاِنَّ مَصٖيرَكُمْ اِلَى النَّارِ

14.30 - Ve cealû lillâhi endâdel liyudıllû an sebîlih, gul temetteû feinne masîrakum ilen nâr.

14.30 - Allâh'ın yolundan saptırmak için O'na eşler koştular. De ki: "(Şimdilik) eğlenin, gideceğiniz yer ateştir!"

 rtfSndPly*14.31*
(١٤-٣١)
14.31*************قُلْ لِعِبَادِىَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا يُقٖيمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْلِ اَنْ يَاْتِىَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فٖيهِ وَلَا خِلَالٌ

14.31 - Gul liıbâdiyellezîne âmenû yugîmus salâte ve yunfigû mimmâ razagnâhum sirrav ve alâniyetem min gabli ey yeé'tiye yevmul lâ bey'un fîhi ve lâ hılâl.

14.31 - İnanan kullarıma söyle: Namazı kılsınlar, ne alışverişin, ne de dostluğun olmadığı bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık sarfetsinler.

 rtfSndPly*14.32*
(١٤-٣٢)
14.32*************اَللّٰهُ الَّذٖى خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَاَخْرَجَ بِهٖ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِىَ فِى الْبَحْرِ بِاَمْرِهٖ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْاَنْهَارَ

14.32 - Allâhullezî halegas semâvâti vel arda ve enzele mines semâi mâen feahrace bihî mines semerâti rizgal lekum, ve sehhara lekumul fulke litecriye fil bahri biemrih, ve sehhara lekumul enhâr.

14.32 - Allâh O'dur ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten su indirdi ve onunla size rızık olarak çeşitli meyvalar çıkardı. Buyruğuyla denizde akıp gitmesi için gemileri emrinize verdi, ırmakları emrinize verdi.

 rtfSndPly*14.33*
(١٤-٣٣)
14.33*************وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَائِبَيْنِ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ

14.33 - Ve sehhara lekumuş şemse vel gamera dâibeyn, ve sehhara lekumul leyle ven nehâr.

14.33 - Sürekli olarak (seyir ve aydınlatma) görevlerini yapan güneşi ve ay'ı emrinize verdi, geceyi ve gündüzü de emrinize verdi.

 rtfSndPly*14.34*
(١٤-٣٤)
14.34*************وَاٰتٰیكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَاَلْتُمُوهُ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَا اِنَّ الاِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ

14.34 - Ve âtâkum min kulli mâ seeltumûh, ve in teuddû niğmetallâhi lâ tuhsûhâ, innel insâne lezalûmun keffâr.

14.34 - Ve kendisinden istediğiniz herşeyden size bir parça verdi. Eğer Allâh'ın ni'metini saymak isteseniz sayamazsınız! (Doğrusu) insan çok haksızlık edendir, çok nankördür!

 rtfSndPly*14.35*
(١٤-٣٥)
14.35*************وَاِذْ قَالَ اِبْرٰهٖيمُ رَبِّ اجْعَلْ هٰذَا الْبَلَدَ اٰمِنًا وَاجْنُبْنٖى وَبَنِىَّ اَنْ نَعْبُدَ الْاَصْنَامَ

14.35 - Ve iz gâle ibrâhîmu rabbic'al hâzel belede âminev vecnubnî ve beniyye en nağbudel asnâm.

14.35 - Bir zaman İbrâhim, şöyle demişti: "Rabbim, bu şehri güvenli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!"

 rtfSndPly*14.36*
(١٤-٣٦)
14.36*************رَبِّ اِنَّهُنَّ اَضْلَلْنَ كَثٖيرًا مِنَ النَّاسِ فَمَنْ تَبِعَنٖى فَاِنَّهُ مِنّٖى وَمَنْ عَصَانٖى فَاِنَّكَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ

14.36 - Rabbi innehunne adlelne kesîram minen nâsi femen tebianî feinnehû minnî, ve men asânî feinneke ğafûrur rahîm.

14.36 - Rabbim, onlar insanlardan birçoğunu şaşırttılar. Artık bundan böyle kim bana uyarsa o bendendir, kim bana karşı gelirse (o da senin merhametine kalmıştır), şüphesiz sen bağışlayan, esirgeyensin.

 rtfSndPly*14.37*
(١٤-٣٧)
14.37*************رَبَّنَا اِنّٖى اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتٖى بِوَادٍ غَيْرِ ذٖى زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقٖيمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ اَفْپِدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْوٖى اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ

14.37 - Rabbenâ innî eskentu min zurriyyetî bivâdin ğayri zî zer'ın ınde beytikel muharrami rabbenâ liyugîmus salâte fec'al ef'idetem minen nâsi tehvî ileyhim verzughum mines semerâti leallehum yeşkurûn.

14.37 - Rabbimiz, ben çocuklarımdan bazısını, senin Harâm Evinin yanında, ekinsiz bir vâdiye yerleştirdim. Rabbimiz, namazı kılsınlar diye (böyle yaptım). Artık sen de insanlardan birtakım gönüllüleri, onları sever yap ve onları çeşitli meyvalarla besle ki şükretsinler.

 rtfSndPly*14.38*
(١٤-٣٨)
14.38*************رَبَّنَا اِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْفٖى وَمَا نُعْلِنُ وَمَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْ شَیْءٍ فِى الْاَرْضِ وَلَا فِى السَّمَاءِ

14.38 - Rabbenâ inneke tağlemu mâ nuhfî ve mâ nuğlin, ve mâ yahfâ alallâhi min şey'in fil ardı ve lâ fis semâé'.

14.38 - Rabbimiz, sen bizim gizlediğimizi ve açığa vurduğumuzu hep bilirsin. Ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.

 rtfSndPly*14.39*
(١٤-٣٩)
14.39*************اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖى وَهَبَ لٖى عَلَى الْكِبَرِ اِسْمٰعٖيلَ وَاِسْحٰقَ اِنَّ رَبّٖى لَسَمٖيعُ الدُّعَاءِ

14.39 - Elhamdu lillâhillezî vehebe lî alel kiberi ismâîle ve ishâg, inne rabbî lesemîud duâé'.

14.39 - İhtiyarlık çağımda bana İsmâ'il ve İshak'ı lutfeden Allah'a hamdolsun. Şüphesiz Rabbim du'âyı işiten(kabul buyuran)dır.

 rtfSndPly*14.40*
(١٤-٤٠)
14.40*************رَبِّ اجْعَلْنٖى مُقٖيمَ الصَّلٰوةِ وَمِنْ ذُرِّيَّتٖى رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاءِ

14.40 - Rabbic'alnî mugîmes salâti ve min zurriyyetî, rabbenâ ve tegabbel duâé'.

14.40 - Rabbim, beni ve zürriyetimden bir kısmını namazı kılan yap; Rabbimiz, du'âmı kabul buyur!

 rtfSndPly*14.41*
(١٤-٤١)
14.41*************رَبَّنَا اغْفِرْ لٖى وَلِوَالِدَیَّ وَلِلْمُؤْمِنٖينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ

14.41 - Rabbenağfirlî ve livâlideyye ve lilmué'minîne yevme yegûmul hısâb.

14.41 - Rabbimiz, hesabın görüleceği gün, beni, anamı babamı ve mü'minleri bağışla!

 rtfSndPly*14.42*
(١٤-٤٢)
14.42*************وَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ غَافِلًا عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ اِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فٖيهِ الْاَبْصَارُ

14.42 - Ve lâ tahsebennallâhe ğâfilen ammâ yağmeluz zâlimûn, innemâ yuahhıruhum liyevmin teşhasu fîhil ebsâr.

14.42 - Zâlimlerin yaptığından Allâh'ı gâfil sanma, O, sadece onları, gözlerin dehşetten donup kalacağı bir güne ertelemektedir.

 rtfSndPly*14.43*
(١٤-٤٣)
14.43*************مُهْطِعٖينَ مُقْنِعٖى رُٶُسِهِمْ لَا يَرْتَدُّ اِلَيْهِمْ طَرْفُهُمْ وَاَفْپِدَتُهُمْ هَوَاءُ

14.43 - Muhtıîne mugniî ruûsihim lâ yerteddu ileyhim tarfuhum, ve ef'idetuhum hevâé'.

14.43 - (O gün) başlarını dikerek koşarlar, bakışları kendilerine dönmez, (öyle donup kalmıştır sanki). Yüreklerinin içi de bomboş havadır. (Şaşkınlıktan, kafalarında düşünce adına bir şey kalmamıştır).

 rtfSndPly*14.44*
(١٤-٤٤)
14.44*************وَاَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَاْتٖيهِمُ الْعَذَابُ فَيَقُولُ الَّذٖينَ ظَلَمُوا رَبَّنَا اَخِّرْنَا اِلٰى اَجَلٍ قَرٖيبٍ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ الرُّسُلَ اَوَلَمْ تَكُونُوا اَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍ

14.44 - Ve enzirin nâse yevme yeé'tîhimul azâbu feyegûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin garîbin nucib dağveteke ve nettebiır rusul, e ve lem tekûnû agsemtum min gablu mâ lekum min zevâl.

14.44 - İnsanları, kendilerine azâbın geleceği şu güne karşı uyar ki, zâlimler: "Rabbimiz, derler, bizi yakın bir süreye kadar ertele de senin çağrına gelelim, elçilere uyalım!" "Peki, önceden sizin için hiç zeval olmadığına (sürekli yaşayacağınıza) yemin etmemiş miydiniz?"

 rtfSndPly*14.45*
(١٤-٤٥)
14.45*************وَسَكَنْتُمْ فٖى مَسَاكِنِ الَّذٖينَ ظَلَمُوا اَنْفُسَهُمْ وَتَبَيَّنَ لَكُمْ كَيْفَ فَعَلْنَا بِهِمْ وَضَرَبْنَا لَكُمُ الْاَمْثَالَ

14.45 - Ve sekentum fî mesâkinillezîne zalemû enfusehum ve tebeyyene lekum keyfe fealnâ bihim ve darabnâ lekumul emsâl.

14.45 - (Sizden önce 'Âd ve Semûd gibi) kendilerine yazık eden milletlerin yerlerinde oturmuştunuz, onlara nasıl yaptığımız, size belli olmuştu ve size benzetmeler de yapıp anlatmıştık (değil mi?)"

 rtfSndPly*14.46*
(١٤-٤٦)
14.46*************وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللّٰهِ مَكْرُهُمْ وَاِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ

14.46 - Ve gad mekerû mekrahum ve ındallâhi mekruhum, ve in kâne mekruhum litezûle minhul cibâl.

14.46 - Onlar tuzaklarını kurdular. Oysa tuzakları dağları yerinden kaldıracak (cinsten) olsa bile onların tuzakları, Allâh'ın yanındaydı (Allâh onların tuzaklarını bozar, cezâlarını verirdi).

 rtfSndPly*14.47*
(١٤-٤٧)
14.47*************فَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ مُخْلِفَ وَعْدِهٖ رُسُلَهُ اِنَّ اللّٰهَ عَزٖيزٌ ذُو انْتِقَامٍ

14.47 - Felâ tahsebennallâhe muhlife vağdihî rusuleh, innallâhe azîzun zuntigâm.

14.47 - Sakın, Allâh'ı, elçilerine verdiği sözden cayar, sanma! Çünkü Allâh dâimâ üstündür, öç alandır!

 rtfSndPly*14.48*
(١٤-٤٨)
14.48*************يَوْمَ تُبَدَّلُ الْاَرْضُ غَيْرَ الْاَرْضِ وَالسَّمٰوَاتُ وَبَرَزُوا لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

14.48 - Yevme tubeddelul ardu ğayral ardı ves semâvâtu ve berazû lillâhil vâhıdil gahhâr.

14.48 - O gün yer başka yere, gökler de (başka göklere) değiştirilir. (Bütün) insanlar tek ve kahredici Allâh'ın huzûrunda görünürler.

 rtfSndPly*14.49*
(١٤-٤٩)
14.49*************وَتَرَى الْمُجْرِمٖينَ يَوْمَئِذٍ مُقَرَّنٖينَ فِى الْاَصْفَادِ

14.49 - Ve teral mucrimîne yevmeizim mugarranîne fil asfâd.

14.49 - Ve o gün suçluları, birbirine (veya elleri ayaklarına) yaklaştırılarak zincirlere vurulmuş görürsün!

 rtfSndPly*14.50*
(١٤-٥٠)
14.50*************سَرَابٖيلُهُمْ مِنْ قَطِرَانٍ وَتَغْشٰى وُجُوهَهُمُ النَّارُ

14.50 - Serâbîluhum min gatırâniv ve tağşâ vucûhehumun nâr.

14.50 - Gömlekleri katrandandır, yüzlerini de ateş kaplamaktadır.

 rtfSndPly*14.51*
(١٤-٥١)
14.51*************لِيَجْزِىَ اللّٰهُ كُلَّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ اِنَّ اللّٰهَ سَرٖيعُ الْحِسَابِ

14.51 - Liyecziyallâhu kulle nefsim mâ kesebet, innallâhe serîul hısâb.

14.51 - Allâh, her canı kazandığiyle cezâlandırmak için (böyle yapar). Şüphesiz Allâh, hesabı çabuk görendir.

 rtfSndPly*14.52*
(١٤-٥٢)
14.52*************هٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهٖ وَلِيَعْلَمُوا اَنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ اُولُوا الْاَلْبَابِ

14.52 - Hâzâ belâğul linnâsi ve liyunzerû bihî ve liyağlemû ennemâ huve ilâhuv vâhıduv ve liyezzekkera ulul elbâb.

14.52 - Bu (Kur'ân), insanlara bir tebliğdir. (İnsanlar), bununla uyarılsınlar; O'nun yalnız Tek tanrı olduğunu bilsinler ve sağduyu sahipleri öğüt alsınlar diye (gönderilmiştir).