43 ZUHRUF SURESİ

 rtfSelectedTabRef*3*89*89*043.089*Zuhruf 1-89**1*90*tumSure*rtfSelectedTabRef
 rtfBulunanSayi*89*rtfBulunanSayi
 rtfSndPly*43.1*ARAPÇASI OKUNUŞU YAKLAŞIK MEALİ
(٤٣-١)
43.1*************حم
43.1 - Hâ mîm.
S ATEŞ - Hâ mim.

(٤٣-٢)
43.2*************وَالْكِتَابِ الْمُبٖينِ
43.2 - Vel kitâbil mubîn.
43.2 - Apaçık Kitaba andolsun ki

 rtfSndPly*43.3*
(٤٣-٣)
43.3*************اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْاٰنًا عَرَبِیًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
43.3 - İnnâ cealnâhu gur'ânen arabiyyel leallekum tağgılûn.
43.3 - Biz, düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur'ân yaptık.

 rtfSndPly*43.4*

(٤٣-٤)
43.4*************وَاِنَّهُ فٖى اُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِىٌّ حَكٖيمٌ

43.4 - Ve innehû fî ummil kitâbi ledeynâ lealiyyun hakîm.

43.4 - O, katımızda bulunan ana Kitaptadır.Yücedir, hikmetlidir.

 rtfSndPly*43.5*
(٤٣-٥)
43.5*************اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا اَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِفٖينَ

43.5 - Efenadribu ankumuz zikra safhan en kuntum gavmem musrifîn.

43.5 - Siz, aşırı giden bir kavim oldunuz diye, sizi uyarmaktan vaz mı geçelim?

 rtfSndPly*43.6*
(٤٣-٦)
43.6*************وَكَمْ اَرْسَلْنَا مِنْ نَبِىٍّ فِى الْاَوَّلٖينَ

43.6 - Ve kem erselnâ min nebiyyin fil evvelîn.

43.6 - Biz önce gelenlere nice peygamber gönderdik.

 rtfSndPly*43.7*
(٤٣-٧)
43.7*************وَمَا يَاْتٖيهِمْ مِنْ نَبِىٍّ اِلَّا كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِٶُنَ

43.7 - Ve mâ yeé'tîhim min nebiyyin illâ kânû bihî yestehziûn.

43.7 - Onlara hiçbir peygamber gelmezdi ki mutlaka onunla alay etmesinler.

 rtfSndPly*43.8*
(٤٣-٨)
43.8*************فَاَهْلَكْنَا اَشَدَّ مِنْهُمْ بَطْشًا وَمَضٰى مَثَلُ الْاَوَّلٖينَ

43.8 - Feehleknâ eşedde minhum batşev ve medâ meselul evvelîn.

43.8 - Biz de bunlardan daha güçlü olan (o kavimler)i helâk ettik. Öncekilerin örneği geçti.

 rtfSndPly*43.9*
(٤٣-٩)
43.9*************وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزٖيزُ الْعَلٖيمُ

43.9 - Ve lein seeltehum men halegas semâvâti vel arda leyegûlunne halegahunnel azîzul alîm.

43.9 - Andolsun onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette diyecekler ki: "Onları, çok üstün, çok bilen (Allâh) yarattı."

 rtfSndPly*43.10*
(٤٣-١٠)
43.10*************اَلَّذٖى جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ فٖيهَا سُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

43.10 - Ellezî ceale lekumul arda mehdev ve ceale lekum fîhâ subulel leallekum tehtedûn.

43.10 - O yeri sizin için beşik kıldı ve varacağınız yere gitmeniz için yeryüzünde size yollar yaptı.

 rtfSndPly*43.11*
(٤٣-١١)
43.11*************وَالَّذٖى نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَاَنْشَرْنَا بِهٖ بَلْدَةً مَيْتًا كَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ

43.11 - Vellezî nezzele mines semâi mâem bigader, feenşarnâ bihî beldetem meytâ, kezâlike tuhracûn.

43.11 - Gökten bir ölçü ile su indirdi de, onunla ölü bir ülkeyi canlandırdık. İşte siz de öyle (canlandırılıp) çıkarılacaksınız.

 rtfSndPly*43.12*
(٤٣-١٢)
43.12*************وَالَّذٖى خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْاَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ

43.12 - Vellezî halegal ezvâce kullehâ ve ceale lekum minel fulki vel en'âmi mâ terkebûn.

43.12 - O bütün çiftleri yarattı ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti,

 rtfSndPly*43.13*
(٤٣-١٣)
43.13*************لِتَسْتَوُا عَلٰى ظُهُورِهٖ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ اِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذٖى سَخَّرَ لَنَا هٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنٖينَ

43.13 - Litestevû alâ zuhûrihî summe tezkurû niğmete rabbikum izesteveytum aleyhi ve tegûlû subhânellezî sehhara lenâ hâzâ ve mâ kunnâ lehû mugrınîn.

43.13 - Ki onların sırtlarına binesiniz, sonra onlara bindiğiniz zaman Rabbinizin ni'metini anasınız ve (şöyle) diyesiniz: "Bunu bizim hizmetimize veren (Allâh)ın şânı yücedir, yoksa biz bunu (hizmetimize) yanaştıramazdık."

 rtfSndPly*43.14*
(٤٣-١٤)
43.14*************وَاِنَّا اِلٰى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ

43.14 - Ve innâ ilâ rabbinâ lemungalibûn.

43.14 - Biz elbette Rabbimize döneceğiz.

 rtfSndPly*43.15*
(٤٣-١٥)
43.15*************وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهٖ جُزْءًا اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ مُبٖينٌ

43.15 - Ve cealû lehû min ıbâdihî cuz'â, innel insâne lekefûrum mubîn.

43.15 - Tuttular, O'na kullarından bir parça tasarladılar. Gerçekten insan apaçık bir nankördür.

 rtfSndPly*43.16*
(٤٣-١٦)
43.16*************اَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَاَصْفٰیكُمْ بِالْبَنٖينَ

43.16 - Emittehaze mimmâ yahlugu benâtiv ve asfâkum bil benîn.

43.16 - Yoksa (Allâh), yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğullar için sizi mi yeğledi?

 rtfSndPly*43.17*
(٤٣-١٧)
43.17*************وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظٖيمٌ

43.17 - Ve izâ buşşira ehaduhum bimâ darabe lirrahmâni meselen zalle vechuhû musveddev ve huve kezîm.

43.17 - Onlardan birine Rahmân'a benzer olarak anlattığı (kız çocuğu) müjdelense yüzü kapkara kesilir, öfkesinden yutkunup durur.

 rtfSndPly*43.18*
(٤٣-١٨)
43.18*************اَوَمَنْ يُنَشَّؤُا فِى الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِى الْخِصَامِ غَيْرُ مُبٖينٍ

43.18 - E ve mey yuneşşeu fil hılyeti ve huve fil hısâmi ğayru mubîn.

43.18 - Süs içinde yetiştirilip, mücâdelede açık olmayanı (tartışmayı ve kavgayı beceremeyeni) mi (Allâh'ın çocuğu yaptılar)?

 rtfSndPly*43.19*
(٤٣-١٩)
43.19*************وَجَعَلُوا الْمَلٰئِكَةَ الَّذٖينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمٰنِ اِنَاثًا اَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْپَلُونَ

43.19 - Ve cealul melâiketellezîne hum ıbâdur rahmâni inâsâ, eşehidû halgahum, setuktebu şehâdetuhum ve yus'elûn.

43.19 - Rahmân'ın kulları olan melekleri dişi saydılar. Onların yaratılışlarına mı şâhid oldular ki (böyle hüküm veriyorlar)? Şâhidlikleri yazılacak ve (bundan) sorulacaklardır.

 rtfSndPly*43.20*
(٤٣-٢٠)
43.20*************وَقَالُوا لَوْ شَاءَ الرَّحْمٰنُ مَا عَبَدْنَاهُمْ مَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ اِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ

43.20 - Ve gâlû lev şâer rahmânu mâ abednâhum, mâ lehum bizâlike min ılm, in hum illâ yahrusûn.

43.20 - Ve dediler ki: "Rahmân dileseydi, biz onlara tapmazdık." Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece saçmalıyorlar.

 rtfSndPly*43.21*
(٤٣-٢١)
43.21*************اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِنْ قَبْلِهٖ فَهُمْ بِهٖ مُسْتَمْسِكُونَ

43.21 - Em âteynâhum kitâbem min gablihî fehum bihî mustemsikûn.

43.21 - Yoksa bundan önce onlara bir Kitap vermişiz de ona mı sarılıyorlar?

 rtfSndPly*43.22*
(٤٣-٢٢)
43.22*************بَلْ قَالُوا اِنَّا وَجَدْنَا اٰبَاءَنَا عَلٰى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰى اٰثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ

43.22 - Bel gâlû innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetiv ve innâ alâ âsârihim muhtedûn.

43.22 - Hayır, (ne bilgileri var, ne de Kitâpları). Sadece: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerinde gidiyoruz" dediler.

 rtfSndPly*43.23*
(٤٣-٢٣)
43.23*************وَكَذٰلِكَ مَا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فٖى قَرْيَةٍ مِنْ نَذٖيرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا اِنَّا وَجَدْنَا اٰبَاءَنَا عَلٰى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰى اٰثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ

43.23 - Ve kezâlike mâ erselnâ min gablike fî garyetim min nezîrin illâ gâle mutrafûhâ innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetiv ve innâ alâ âsârihim mugtedûn.

43.23 - İşte böyle, senden önce de hangi kente uyarıcı gönderdiysek mutlaka oranın varlıklıları: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler.

 rtfSndPly*43.24*
(٤٣-٢٤)
43.24*************قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكُمْ بِاَهْدٰى مِمَّا وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ اٰبَاءَكُمْ قَالُوا اِنَّا بِمَا اُرْسِلْتُمْ بِهٖ كَافِرُونَ

43.24 - Gâle evelev cié'tukum biehdâ mimmâ vecedtum aleyhi âbâekum, gâlû innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn.

43.24 - Ben size, babalarınızı, üzerinde bulduğunuz(din)den daha doğrusunu getirmiş olsam da (yine babalarınızın yolunu)mu (tutacaksınız)? dedi. "Doğrusu biz sizinle gönderilen mesajı tanımıyoruz." dediler.

 rtfSndPly*43.25*
(٤٣-٢٥)
43.25*************فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبٖينَ

43.25 - Fentegamnâ minhum fenzur keyfe kâne âgıbetul mukezzibîn.

43.25 - Biz de onlardan öç aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?

 rtfSndPly*43.26*
(٤٣-٢٦)
43.26*************وَاِذْ قَالَ اِبْرٰهٖيمُ لِاَبٖيهِ وَقَوْمِهٖ اِنَّنٖى بَرَاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَ

43.26 - Ve iz gâle ibrâhîmu liebîhi ve gavmihi innenî berâum mimmâ tağbudûn.

43.26 - Bir zaman İbrâhim babasına ve kavmine demişti ki: "Ben sizin taptıklarınızdan uzağım."

 rtfSndPly*43.27*
(٤٣-٢٧)
43.27*************اِلَّا الَّذٖى فَطَرَنٖى فَاِنَّهُ سَيَهْدٖينِ

43.27 - İllellezî fetaranî feinnehû seyehdîn.

43.27 - Ben yalnız beni yaratana (taparım). Çünkü O, bana doğru yolu gösterecektir.

 rtfSndPly*43.28*
(٤٣-٢٨)
43.28*************وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فٖى عَقِبِهٖ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

43.28 - Ve cealehâ kelimetem bâgıyeten fî agıbihî leallehum yerciûn.

43.28 - Ve bu sözü ardında kalıcı bir söz yaptı ki (insanlar Allah'a kulluğa) dönsünler.

 rtfSndPly*43.29*
(٤٣-٢٩)
43.29*************بَلْ مَتَّعْتُ هٰؤُلَاءِ وَاٰبَاءَهُمْ حَتّٰى جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُبٖينٌ

43.29 - Bel mettağtu hâulâi ve âbâehum hattâ câehumul haggu ve rasûlum mubîn.

43.29 - Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine gerçek söz ve (onu) açıklayan elçi gelinceye dek yaşattım.

 rtfSndPly*43.30*
(٤٣-٣٠)
43.30*************وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ وَاِنَّا بِهٖ كَافِرُونَ

43.30 - Ve lemmâ câehumul haggu gâlû hâzâ sıhruv ve innâ bihî kâfirûn.

43.30 - Fakat kendilerine gerçek gelince: "Bu, büyüdür, biz onu tanımayız" dediler.

 rtfSndPly*43.31*
(٤٣-٣١)
43.31*************وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظٖيمٍ

43.31 - Ve gâlû lev lâ nuzzile hâzel gur'ânu alâ raculim minel garyeteyni azîm.

43.31 - Ve dediler ki: "Bu Kur'ân iki kentten, büyük bir adama indirilmeli değil miydi?"

 rtfSndPly*43.32*
(٤٣-٣٢)
43.32*************اَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّكَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَعٖيشَتَهُمْ فِى الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا سُخْرِیًّا وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ

43.32 - Ehum yagsimûne rahmete rabbik, nahnu gasemnâ beynehum meîşetehum fil hayâtid dunyâ ve rafağnâ bağdahum fevga bağdın deracâtil liyettehıze bağduhum bağdan suhriyyâ, ve rahmetu rabbike hayrum mimmâ yecmeûn.

43.32 - Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünyâ hayâtında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik ve onlardan kimini ötekine derecelerle üstün kıldık ki biri, diğerine iş gördürebilsin. Rabbinin rahmeti, onların toplayıp yığdıklarından daha hayırlıdır.

 rtfSndPly*43.33*
(٤٣-٣٣)
43.33*************وَلَوْلَا اَنْ يَكُونَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِنْ فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ

43.33 - Ve lev lâ ey yekûnen nâsu ummetev vâhıdetel lecealnâ limey yekfuru bir rahmâni libuyûtihim sugufem min fiddativ ve meârice aleyhâ yazherûn.

43.33 - İnsanlar (küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasaydı. Rahmân'ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine binip çıkacakları merdivenler yapardık.

 rtfSndPly*43.34*
(٤٣-٣٤)
43.34*************وَلِبُيُوتِهِمْ اَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِؤُنَ

43.34 - Ve libuyûtihim ebvâbev ve sururan aleyhâ yettekiûn.

43.34 - Ve evlerine kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar, divânlar.

 rtfSndPly*43.35*
(٤٣-٣٥)
43.35*************وَزُخْرُفًا وَاِنْ كُلُّ ذٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقٖينَ

43.35 - Ve zuhrufâ, ve in kullu zâlike lemmâ metâul hayâtid dunyâ, vel âhıratu ınde rabbike lilmuttegîn.

43.35 - Ve (nice) süs(ler verirdik). Bütün bunlar, sâdece dünyâ hayâtının geçiminden ibarettir. Rabbinin katında âhiret ise, (günâhlardan) korunanlar içindir.

 rtfSndPly*43.36*
(٤٣-٣٦)
43.36*************وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرٖينٌ

43.36 - Ve mey yağşu an zikrir rahmâni nugayyıd lehû şeytânen fehuve lehû garîn.

43.36 - Kim Rahmân'ın zikrine karşı kör olursa ona bir şeytânı sardırırız; artık o, onun (yanından ayrılmaz, ona sürekli olarak kötülükleri telkin eden) arkadaşı olur.

 rtfSndPly*43.37*
(٤٣-٣٧)
43.37*************وَاِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبٖيلِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ

43.37 - Ve innehum leyesuddûnehum anis sebîli ve yahsebûne ennehum muhtedûn.

43.37 - O (şeyta)nlar onları yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar.

 rtfSndPly*43.38*
(٤٣-٣٨)
43.38*************حَتّٰى اِذَا جَاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنٖى وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرٖينُ

43.38 - Hattâ izâ câenâ gâle yâ leyte beynî ve beyneke buğdel meşrıgayni febié'sel garîn.

43.38 - Nihâyet (Zikr'imize karşı körlük edip yoldan çıkan o adam) bize geldiği zaman (kötü arkadaşına) der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) arası kadar uzaklık olsaydı (seni hiç görmeseydim); meğer ne kötü arkadaş(mışsın sen)!"

 rtfSndPly*43.39*
(٤٣-٣٩)
43.39*************وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ اِذْ ظَلَمْتُمْ اَنَّكُمْ فِى الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ

43.39 - Ve ley yenfeakumul yevme iz zalemtum ennekum fil azâbi muşterikûn.

43.39 - (Böyle söylemeniz) Bugün size bir yarar sağlamaz; çünkü zulmettiniz. Siz, azâb (çekme)de ortaksınız.

 rtfSndPly*43.40*
(٤٣-٤٠)
43.40*************اَفَاَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ اَوْ تَهْدِى الْعُمْیَ وَمَنْ كَانَ فٖى ضَلَالٍ مُبٖينٍ

43.40 - Efe ente tusmius summe ev tehdil umye ve men kâne fî dalâlim mubîn.

43.40 - (Ey Muhammed), sen mi sağıra işittireceksin, yâhut körü ve apaçık sapıklıkta olanı yola ileteceksin?

 rtfSndPly*43.41*
(٤٣-٤١)
43.41*************فَاِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَاِنَّا مِنْهُمْ مُنْتَقِمُونَ

43.41 - Feimmâ nezhebenne bike feinnâ minhum muntegımûn.

43.41 - Ya biz seni alıp götürdükten sonra onlardan öc alırız.

 rtfSndPly*43.42*
(٤٣-٤٢)
43.42*************اَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذٖى وَعَدْنَاهُمْ فَاِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ

43.42 - Ev nuriyennekellezî veadnâhum feinnâ aleyhim mugtedirûn.

43.42 - Yahut onları uyardığımız şeyi sana gösteririz (senin gözlerinin önünde onları azâba uğratırız); bizim onlara gücümüz yeter.

 rtfSndPly*43.43*
(٤٣-٤٣)
43.43*************فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذٖى اُوحِىَ اِلَيْكَ اِنَّكَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ

43.43 - Festemsik billezî ûhıye ileyk, inneke alâ sırâtım mustegîm.

43.43 - Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl, çünkü sen doğru yoldasın.

 rtfSndPly*43.44*
(٤٣-٤٤)
43.44*************وَاِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْپَلُونَ

43.44 - Ve innehû lezikrul leke ve ligavmik, ve sevfe tus'elûn.

43.44 - O (Kur'ân) sana ve kavmine bir Zikir (uyarı, şan ve şeref)dir ve yakında (ona uyup uymadığınızdan) sorulacaksınız.

 rtfSndPly*43.45*
(٤٣-٤٥)
43.45*************وَسْپَلْ مَنْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَا اَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِ اٰلِهَةً يُعْبَدُونَ

43.45 - Ves'el men erselnâ min gablike mir rusulinâ, ecealnâ min dûnir rahmâni âlihetey yuğbedûn.

43.45 - Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Rahmân'dan başka tapılacak tanrılar yapmış mıyız?

 rtfSndPly*43.46*
(٤٣-٤٦)
43.46*************وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَائِهٖ فَقَالَ اِنّٖى رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

43.46 - Ve legad erselnâ mûsâ biâyâtinâ ilâ fir'avne ve meleihî fegâle innî rasûlu rabbil âlemîn.

43.46 - Andolsun biz Mûsâ'yı da âyetlerimizle Fir'avn'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik: "Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim" dedi.

 rtfSndPly*43.47*
(٤٣-٤٧)
43.47*************فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِاٰيَاتِنَا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ

43.47 - Felemmâ câehum biâyâtinâ izâ hum minhâ yadhakûn.

43.47 - Onlara âyetlerimizi getirince onlar o âyetlerle alay edip gülmeğe başladılar.

 rtfSndPly*43.48*
(٤٣-٤٨)
43.48*************وَمَا نُرٖيهِمْ مِنْ اٰيَةٍ اِلَّا هِىَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَا وَاَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

43.48 - Ve mâ nurîhim min âyetin illâ hiye ekberu min uhtihâ, ve ehaznâhum bil azâbi leallehum yerciûn.

43.48 - Onlara gösterdiğimiz her mu'cize, mutlaka kızkardeşinden (ötekinden) büyüktü. Belki dönerler diye onları (kıtlık, tûfân, çekirge gibi türlü) azâb(lar) ile cezâlandırdık.

 rtfSndPly*43.49*
(٤٣-٤٩)
43.49*************وَقَالُوا يَا اَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ اِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ

43.49 - Ve gâlû yâ eyyuhes sâhırud'ulenâ rabbeke bimâ ahide ındeke innenâ lemuhtedûn.

43.49 - Bunun üzerine dediler ki: "Ey büyücü, bizim için Rabbine du'â et, sana verdiği söz hakkı için (bizi bağışlasın) artık biz yola geleceğiz!"

 rtfSndPly*43.50*
(٤٣-٥٠)
43.50*************فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ اِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ

43.50 - Felemmâ keşefnâ anhumul azabe izâhum yenkusûn.

43.50 - Fakat biz onlardan azâbı kaldırınca sözlerinden dönmeğe başladılar.

 rtfSndPly*43.51*
(٤٣-٥١)
43.51*************وَنَادٰى فِرْعَوْنُ فٖى قَوْمِهٖ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَيْسَ لٖى مُلْكُ مِصْرَ وَهٰذِهِ الْاَنْهَارُ تَجْرٖى مِنْ تَحْتٖى اَفَلَا تُبْصِرُونَ

43.51 - Ve nâdâ fir'avnu fî gavmihî gâle yâ gavmi eleyse lî mulku mısra ve hâzihil enhâru tecrî min tahtî, efelâ tubsırûn.

43.51 - Fir'avn kavminin içinde bağırıp dedi: "Ey kavmim, Mısır mülkü ve şu altımdan akıp giden ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?"

 rtfSndPly*43.52*
(٤٣-٥٢)
43.52*************اَمْ اَنَا خَيْرٌ مِنْ هٰذَا الَّذٖى هُوَ مَهٖينٌ وَلَا يَكَادُ يُبٖينُ

43.52 - Em ene hayrum min hâzellezî huve mehînuv ve lâ yekâdu yubîn.

43.52 - Yahut ben, şu aşağılık, nerdeyse söz anlatamayacak durumda olan adamdan daha iyi değil miyim?

 rtfSndPly*43.53*
(٤٣-٥٣)
43.53*************فَلَوْلَا اُلْقِىَ عَلَيْهِ اَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ اَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلٰئِكَةُ مُقْتَرِنٖينَ

43.53 - Felev lâ ulgıye aleyhi esviratum min zehebin ev câe meahul melâiketu mugterinîn.

43.53 - (Eğer o, doğru söylüyorsa) Üzerine altın bilezikler atılmalı, yâhut yanında (kendisine yardım eden, onu doğrulayan) melekler de gelmeli değil miydi?"

 rtfSndPly*43.54*
(٤٣-٥٤)
43.54*************فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَاَطَاعُوهُ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقٖينَ

43.54 - Festehaffe gavmehû feetâûh, innehum kânû gavmen fâsigîn.

43.54 - Kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler.

 rtfSndPly*43.55*
(٤٣-٥٥)
43.55*************فَلَمَّا اٰسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَعٖينَ

43.55 - Felemmâ âsefûnentegamnâ minhum feağragnâhum ecmeîn.

43.55 - Onlar bizi kızdırınca biz de onlardan öç aldık, hepsini boğduk.

 rtfSndPly*43.56*
(٤٣-٥٦)
43.56*************فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِلْاٰخِرٖينَ

43.56 - Fecealnâhum selefev ve meselel lil âhırîn.

43.56 - Onları sonradan gelen (inkârcı)ların geçmiş ataları ve örneği yaptık (bunlar da onların izinden gittiler).

 rtfSndPly*43.57*
(٤٣-٥٧)
43.57*************وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا اِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ

43.57 - Ve lemmâ duribebnu meryeme meselen izâ gavmuke minhu yesıddûn.

43.57 - Meryem oğlu, bir misâl olarak anlatılınca hemen kavmin, ondan ötürü yaygarayı bastılar:

 rtfSndPly*43.58*
(٤٣-٥٨)
43.58*************وَقَالُوا ءَاٰلِهَتُنَا خَيْرٌ اَمْ هُوَ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ اِلَّا جَدَلًا بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ

43.58 - Ve gâlû eâlihetunâ hayrun em hû, mâ darabûhu leke illâ cedelâ, bel hum gavmun hasımûn.

43.58 - Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sâdece tartışma için sana misâl verdiler. Doğrusu onlar, kavgacı bir toplumdur.

 rtfSndPly*43.59*
(٤٣-٥٩)
43.59*************اِنْ هُوَ اِلَّا عَبْدٌ اَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِبَنٖى اِسْرَایٖٔلَ

43.59 - İn huve illâ abdun en'amnâ aleyhi ve cealnâhu meselel libenî isrâîl.

43.59 - O, sadece kendisine ni'met verdiğimiz ve İsrâil oğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

 rtfSndPly*43.60*
(٤٣-٦٠)
43.60*************وَلَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلٰئِكَةً فِى الْاَرْضِ يَخْلُفُونَ

43.60 - Ve lev neşâu lecealnâ minkum melâiketen fil ardı yahlufûn.

43.60 - Eğer dileseydik, sizden şu dünyâda yerinize geçen melekler yapardık.

 rtfSndPly*43.61*
(٤٣-٦١)
43.61*************وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقٖيمٌ

43.61 - Ve innehû leılmul lissâati felâ temterunne bihâ vettebiûn, hâzâ sırâtum mustegîm.

43.61 - O, kıyâmetin kopacağını gösterir bir ilimdir. O sâ'atin geleceğinden hiç şüphe etmeyin, bana uyun, doğru yol budur.

 rtfSndPly*43.62*
(٤٣-٦٢)
43.62*************وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبٖينٌ

43.62 - Ve lâ yesuddennekumuş şeytân, innehû lekum aduvvun mubîn.

43.62 - Şeytân sizi (bundan) alıkoymasın. Çünkü o, sizin için açık bir düşmandır.

 rtfSndPly*43.63*
(٤٣-٦٣)
43.63*************وَلَمَّا جَاءَ عٖيسٰى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِاُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذٖى تَخْتَلِفُونَ فٖيهِ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَطٖيعُونِ

43.63 - Ve lemmâ câe îsâ bil beyyinâti gâle gad cié'tukum bil hıkmeti ve liubeyyine lekum bağdallezî tahtelifûne fîh, fettegullâhe ve etîûn.

43.63 - Îsâ açık kanıtlar getirince dedi ki: "Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için (geldim), Allah'tan korkun ve bana itâ'at edin."

 rtfSndPly*43.64*
(٤٣-٦٤)
43.64*************اِنَّ اللّٰهَ هُوَ رَبّٖى وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقٖيمٌ

43.64 - İnnallâhe huve rabbî ve rabbukum fağbudûh, hâzâ sırâtum mustegîm.

43.64 - Allâh, işte benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz O'dur. O'na tapın, doğru yol budur.

 rtfSndPly*43.65*
(٤٣-٦٥)
43.65*************فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِلَّذٖينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَلٖيمٍ

43.65 - Fahtelefel ahzâbu mim beynihim, feveylul lillezîne zalemû min azâbi yevmin elîm.

43.65 - Aralarından çıkan partiler, birbirleriyle ihtilâfa düşmüşlerdir. Acı bir günün azâbından vay o zulmedenlerin haline!

 rtfSndPly*43.66*
(٤٣-٦٦)
43.66*************هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَاْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

43.66 - Hel yenzurûne illes sâate en teé'tiyehum bağtetev ve hum lâ yeş'urûn.

43.66 - Onlar ille o sâ'atin, kendilerinin hiç farkında olmadıkları bir sırada, ansızın başlarına gelmesini mi bekliyorlar?

 rtfSndPly*43.67*
(٤٣-٦٧)
43.67*************اَلْاَخِلَّاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ اِلَّا الْمُتَّقٖينَ

43.67 - El ehıllâu yevmeizim bağduhum libağdın aduvvun illel muttegîn.

43.67 - O gün, korunanlar dışında, dostlar birbirine düşmandır. (Onlara âlemlerin Rabbi şöyle hitabeder):

 rtfSndPly*43.68*
(٤٣-٦٨)
43.68*************يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَ

43.68 - Yâ ıbâdi lâ havfun aleykumul yevme ve lâ entum tahzenûn.

43.68 - Ey kullarım, bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.

 rtfSndPly*43.69*
(٤٣-٦٩)
43.69*************اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمٖينَ

43.69 - Ellezîne âmenû biâyâtinâ ve kânû muslimîn.

43.69 - Onlar, âyetlerimize inanmış ve müslüman olmuş (kullarım) idiler.

 rtfSndPly*43.70*
(٤٣-٧٠)
43.70*************اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ اَنْتُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ

43.70 - Udhulul cennete entum ve ezvâcukum tuhberûn.

43.70 - Haydi, siz cennete girin. Siz ve eşleriniz ağırlanıp sevindirileceksiniz!

 rtfSndPly*43.71*
(٤٣-٧١)
43.71*************يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍ وَفٖيهَا مَا تَشْتَهٖيهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُ وَاَنْتُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ

43.71 - Yutâfu aleyhim bisıhâfim min zehebiv ve ekvâb, ve fîhâ mâ teştehîhil enfusu ve telezzul ağyun, ve entum fîhâ hâlidûn.

43.71 - Onların önünde altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların çektiği, gözlerin hoşlandığı her şey var! Ve siz orada ebedi kalacaksınız.

 rtfSndPly*43.72*
(٤٣-٧٢)
43.72*************وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتٖى اُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

43.72 - Ve tilkel cennetulletî ûristumûhâ bimâ kuntum tağmelûn.

43.72 - İşte yaptıklarınıza karşılık size mirâs verilen cennet budur.

 rtfSndPly*43.73*
(٤٣-٧٣)
43.73*************لَكُمْ فٖيهَا فَاكِهَةٌ كَثٖيرَةٌ مِنْهَا تَاْكُلُونَ

43.73 - Lekum fîhâ fâkihetun kesîratum minhâ teé'kulûn.

43.73 - Orada sizin için çok meyva var. Onlardan yersiniz.

 rtfSndPly*43.74*
(٤٣-٧٤)
43.74*************اِنَّ الْمُجْرِمٖينَ فٖى عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ

43.74 - İnnel mucrimîne fî azâbi cehenneme hâlidûn.

43.74 - Suçlular, cehennem azâbında sürekli kalacaklardır.

 rtfSndPly*43.75*
(٤٣-٧٥)
43.75*************لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فٖيهِ مُبْلِسُونَ

43.75 - Lâ yufetteru anhum ve hum fîhi mublisûn.

43.75 - (Azâb) Kendilerinden hiç hafifletilmeyecektir. Onlar azâb içinde umutsuzdurlar!

 rtfSndPly*43.76*
(٤٣-٧٦)
43.76*************وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِمٖينَ

43.76 - Ve mâ zalemnâhum ve lâkin kânû humuz zâlimîn.

43.76 - Biz onlara zulmetmedik; fakat onlar kendileri zâlim idiler.

 rtfSndPly*43.77*
(٤٣-٧٧)
43.77*************وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ قَالَ اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ

43.77 - Ve nâdev yâ mâliku liyagdı aleynâ rabbuk, gâle innekum mâkisûn.

43.77 - (Cehennemin muhafızına): "Ey Mâlik, Rabbin bizim işimizi bitirsin, (bizi yok etsin, böyle yaşamaktansa ölmek daha iyidir)!" diye seslendiler. (Mâlik) "Siz kalacaksınız (hiçbir sûretle buradan kurtuluş yok)." dedi.

 rtfSndPly*43.78*
(٤٣-٧٨)
43.78*************لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ

43.78 - Legad cié'nâkum bil haggı ve lâkinne ekserakum lilhaggı kârihûn.

43.78 - Andolsun biz size hakkı getirdik; fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

 rtfSndPly*43.79*
(٤٣-٧٩)
43.79*************اَمْ اَبْرَمُوا اَمْرًا فَاِنَّا مُبْرِمُونَ

43.79 - Em ebramû emran feinnâ mubrimûn.

43.79 - Yoksa (hakka engel olma hususunda) bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de (onları cezâlandırmağa ve hakkı yerleştirmeğe) kararlıyız.

 rtfSndPly*43.80*
(٤٣-٨٠)
43.80*************اَمْ يَحْسَبُونَ اَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰیهُمْ بَلٰى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ

43.80 - Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sirrahum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn.

43.80 - Yoksa biz, onların sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmez miyiz sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçilerimiz de (her yaptıklarını) yazarlar.

 rtfSndPly*43.81*
(٤٣-٨١)
43.81*************قُلْ اِنْ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ وَلَدٌ فَاَنَا اَوَّلُ الْعَابِدٖينَ

43.81 - Gul in kâne lirrahmâni veledun feene evvelul âbidîn.

43.81 - De ki: "Eğer Rahmân'ın çocuğu olsaydı (O'na) tapanların ilki ben olurdum."

 rtfSndPly*43.82*
(٤٣-٨٢)
43.82*************سُبْحَانَ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ

43.82 - Subhâne rabbis semâvâti vel ardı rabbil arşi ammâ yesıfûn.

43.82 - Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi onların nitelendirmelerinden yücedir, münezzehtir.

 rtfSndPly*43.83*
(٤٣-٨٣)
43.83*************فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذٖى يُوعَدُونَ

43.83 - Fezerhum yehûdû ve yel'abû hattâ yulâgû yevmehumullezî yûadûn.

43.83 - Bırak onları, kendilerine söylenen günlerine kavuşuncaya kadar dalsın, oynasınlar.

 rtfSndPly*43.84*
(٤٣-٨٤)
43.84*************وَهُوَ الَّذٖى فِى السَّمَاءِ اِلٰهٌ وَفِى الْاَرْضِ اِلٰهٌ وَهُوَ الْحَكٖيمُ الْعَلٖيمُ

43.84 - Ve huvellezî fis semâi ilâhuv ve fil ardı ilâh, ve huvel hakîmul alîm.

43.84 - O'dur ki gökte de Tanrı'dır, yerde de Tanrı'dır. O, hakimdir, bilendir.

 rtfSndPly*43.85*
(٤٣-٨٥)
43.85*************وَتَبَارَكَ الَّذٖى لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

43.85 - Ve tebârakellezî lehû mulkus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ, ve ındehû ılmus sâah, ve ileyhi turceûn.

43.85 - Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine âidolan (Allâh) ne yücedir! (Kıyâmetin kopacağı) Sâ'ati bilmek de O'nun yanındadır ve siz O'na döndürülüp götürüleceksiniz.

 rtfSndPly*43.86*
(٤٣-٨٦)
43.86*************وَلَا يَمْلِكُ الَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

43.86 - Ve lâ yemlikullezîne yed'ûne min dûnihiş şefâate illâ men şehide bil haggı ve hum yağlemûn.

43.86 - O'ndan başka (tanrı diye) yalvardıkları şeyler şefâ'at (yetkisin)e sâhip değillerdir. Ancak bilerek hakka şâhidlik edenler (bildiklerini doğru anlatanlar) bunun dışındadır.

 rtfSndPly*43.87*
(٤٣-٨٧)
43.87*************وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ

43.87 - Ve lein seeltehum men halegahum leyegûlunnallâhu feennâ yué'fekûn.

43.87 - Andolsun onlara, "Kendilerini kim yarattı?" diye sorsan, elbette: "Allâh," derler. O halde nasıl (haktan) çevriliyorlar?

 rtfSndPly*43.88*
(٤٣-٨٨)
43.88*************وَقٖيلِهٖ يَارَبِّ اِنَّ هٰؤُلَاءِ قَوْمٌ لَا يُؤْمِنُونَ

43.88 - Ve gîlihî yâ rabbi inne hâulâi gavmul lâ yué'minûn.

43.88 - Ve Elçinin: "Ya Rab, bunlar inanmayan bir kavimdir," demesini de (Allâh biliyor).

 rtfSndPly*43.89*
(٤٣-٨٩)
43.89*************فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ

43.89 - Fasfah anhum ve gul selâm, fesevfe yağlemûn.

43.89 - Şimdi sen onlardan geç ve : "Size esenlik (dilerim)" de. Yakında bileceklerdir.