40 MÜMİN SURESİ

 rtfSelectedTabRef*6*85*85*040.085*Mumin 1-85**1*90*tumSure*rtfSelectedTabRef
 rtfBulunanSayi*85*rtfBulunanSayi
 rtfSndPly*40.1*ARAPÇASI OKUNUŞU YAKLAŞIK MEALİ
(٤٠-١)
40.1*************حم
40.1 - Hâ mîm.
S ATEŞ - Hâ mim.
(٤٠-٢)
40.2*************تَنْزٖيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَزٖيزِ الْعَلٖيمِ
40.2 - Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil alîm.
40.2 - Bu Kitabın indirilişi, aziz (dâimâ gâlib) ve alim (herşeyi en iyi bilen) Allâh tarafındandır;
(٤٠-٣)
40.3*************غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدٖيدِ الْعِقَابِ ذِى الطَّوْلِ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ اِلَيْهِ الْمَصٖيرُ
40.3 - Ğâfiriz zembi ve gâbilit tevbi şedîdil ıgâbi zit tavl, lâ ilâhe illâ hû, ileyhil masîr.
40.3 - Günâhı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azâbı çetin olan, lutuf sâhibi (Allâh tarafından). O'ndan başka tanrı yoktur, dönüş O'nadır.

 rtfSndPly*40.4*

(٤٠-٤)
40.4*************مَا يُجَادِلُ فٖى اٰيَاتِ اللّٰهِ اِلَّا الَّذٖينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِى الْبِلَادِ

40.4 - Mâ yucâdilu fî âyâtillâhi illellezîne keferû felâ yağrurke tegallubuhum fil bilâd.

40.4 - İnkâr edenlerden başkası, Allâh'ın âyetleri hakkında mücâdele etmez. Onların (öyle) şehirlerde dolaşmaları, seni aldatmasın.

 rtfSndPly*40.5*
(٤٠-٥)
40.5*************كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْاَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْ وَهَمَّتْ كُلُّ اُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَاْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَاَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ

40.5 - Kezzebet gablehum gavmu nûhıv vel ahzâbu mim bağdihim, ve hemmet kullu ummetim birasûlihim liyeé'huzûhu ve câdelû bil batıli liyudhıdû bihil hagga feehaztuhum, fekeyfe kâne ıgâb.

40.5 - Onlardan önce Nûh kavmi ve onlardan sonra gelen kollar da yalanladı. Her millet, elçisini yakalamağa yeltendi; hakkı gidermek için boş şeyler ileri sürerek tartıştılar. Bu yüzden onları yakaladım. (Bak işte) Azâbım nasıl oldu?!

 rtfSndPly*40.6*
(٤٠-٦)
40.6*************وَكَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذٖينَ كَفَرُوا اَنَّهُمْ اَصْحَابُ النَّارِ

40.6 - Ve kezâlike haggat kelimetu rabbike alellezîne keferû ennehum ashâbun nâr.

40.6 - Böylece Rabbinin inkâr edenler hakkındaki "Onlar ateş halkıdır" sözü yerini bulmuş oldu.

 rtfSndPly*40.7*
(٤٠-٧)
40.7*************اَلَّذٖينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهٖ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَیْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذٖينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبٖيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحٖيمِ

40.7 - Ellezîne yahmilûnel arşe ve men havlehû yusebbihûne bihamdi rabbihim ve yué'minûne bihî ve yestağfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesiğte kulle şey'ir rahmetev ve ılmen fağfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vegıhim azâbel cahîm.

40.7 - Arş'ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar, Rablerini överek tesbih ederler. O'na inanırlar ve mü'minler için (şöyle) mağfiret dilerler: "Rabbimiz, Sen rahmet ve bilgi bakımından her şeyi kapladın. Tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla, onları cehennem azâbından koru!"

 rtfSndPly*40.8*
(٤٠-٨)
40.8*************رَبَّنَا وَاَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتٖى وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ

40.8 - Rabbenâ ve edhılhum cennâti adninilletî veadtehum ve men saleha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim, inneke entel azîzul hakîm.

40.8 - Rabbimiz, onları ve babalarından, eşlerinden, çocuklarından iyi olan kimseleri onlara söz verdiğin Adn cennetlerine sok. Şüphesiz, üstün olan, hüküm ve hikmet sâhibi olan sensin sen!

 rtfSndPly*40.9*
(٤٠-٩)
40.9*************وَقِهِمُ السَّيِّپَاتِ وَمَنْ تَقِ السَّيِّپَاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظٖيمُ

40.9 - Vegıhimus seyyiât, ve men tegıs seyyiâti yevmeizin fegad rahimteh, ve zâlike huvel fevzul azîm.

40.9 - Onları kötülüklerden koru. O gün Sen, kimi kötülüklerden korursan ona acımışsındır. İşte o büyük başarı budur!

 rtfSndPly*40.10*
(٤٠-١٠)
40.10*************اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللّٰهِ اَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ اَنْفُسَكُمْ اِذْ تُدْعَوْنَ اِلَى الْاٖيمَانِ فَتَكْفُرُونَ

40.10 - İnnellezîne keferû yunâdevne lemagtullâhi ekberu mim magtikum enfusekum iz tud'avne ilel îmâni fetekfurûn.

40.10 - İnkâr edenlere de bağırılır: "Allâh'ın (size) kızması, sizin kendi kendinize kızmanızdan daha büyüktür. Zira siz imânâ çağrılırdınız da inkâr ederdiniz!"

 rtfSndPly*40.11*
(٤٠-١١)
40.11*************قَالُوا رَبَّنَا اَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَاَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ اِلٰى خُرُوجٍ مِنْ سَبٖيلٍ

40.11 - Gâlû rabbenâ emettenesneteyni ve ahyeytenesneteyni fağterafnâ bizunûbinâ fehel ilâ hurûcim min sebîl.

40.11 - Dediler ki: "Rabbimiz, bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilttin. Günâhlarımızı itiraf ettik. Şimdi (şu ateşten) çıkmak için (bize) bir yol var mı (acaba)?"

 rtfSndPly*40.12*
(٤٠-١٢)
40.12*************ذٰلِكُمْ بِاَنَّهُ اِذَا دُعِىَ اللّٰهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْ وَاِنْ يُشْرَكْ بِهٖ تُؤْمِنُوا فَالْحُكْمُ لِلّٰهِ الْعَلِىِّ الْكَبٖيرِ

40.12 - Zâlikum biennehû izâ duıyallâhu vahdehû kefertum, ve iy yuşrak bihî tué'minû, fel hukmu lillâhil aliyyil kebîr.

40.12 - (Şöyle cevap verilir): Bu (duruma düşmeniz)in sebebi şudur: Tek Allah'a çağrıldığınız zaman inkâr ederdiniz. O'na ortak koşulunca inanırdınız. Artık hüküm yüce ve büyük Allâh'a âittir.

 rtfSndPly*40.13*
(٤٠-١٣)
40.13*************هُوَ الَّذٖى يُرٖيكُمْ اٰيَاتِهٖ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ رِزْقًا وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُنٖيبُ

40.13 - Huvellezî yurîkum âyâtihî ve yunezzilu lekum mines semâi rizgâ, ve mâ yetezekkeru illâ mey yunîb.

40.13 - O'dur ki, size âyetlerini gösteriyor ve sizin için gökten rızık indiriyor, (rızkın sebebi olan yağmur, güneş ve hava veriyor). Ancak (O'na) yönelen öğüt alır.

 rtfSndPly*40.14*
(٤٠-١٤)
40.14*************فَادْعُوا اللّٰهَ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ

40.14 - Fed'ullâhe muhlisîne lehud dîne ve lev kerihel kâfirûn.

40.14 - Kâfirlerin hoşuna gitmesede siz, dini yalnız Allah'a hâlis kılarak O'na çağırın.

 rtfSndPly*40.15*
(٤٠-١٥)
40.15*************رَفٖيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِى الرُّوحَ مِنْ اَمْرِهٖ عَلٰى مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهٖ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ

40.15 - Rafîud deracâti zul arş, yulgır rûha min emrihî alâ mey yeşâu min ıbâdihî liyunzira yevmet telâg.

40.15 - (O,) Dereceleri yükselten; Arş'ın sâhibi (Allâh), buluşma gününe karşı uyarmak için, emrinden olan ruhu, kullarından dilediğine indirir.

 rtfSndPly*40.16*
(٤٠-١٦)
40.16*************يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَ لَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْهُمْ شَیْءٌ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

40.16 - Yevme hum bârizûn, lâ yahfâ alallâhi minhum şeyé', limenil mulkul yevm, lillâhil vâhıdil gahhâr.

40.16 - O gün onlar, ortaya çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. (Ve sorulur onlara): "Bugün mülk kimindir? O tek ve kahhâr olan Allâh'ın!"

 rtfSndPly*40.17*
(٤٠-١٧)
40.17*************اَلْيَوْمَ تُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ اِنَّ اللّٰهَ سَرٖيعُ الْحِسَابِ

40.17 - Elyevme tuczâ kullu nefsim bimâ kesebet, lâ zulmel yevm, innallâhe serîul hısâb.

40.17 - Bugün her can, kazandığıyla cezâlanır. Bugün zulüm yoktur. Allâh, hesabı çabuk görendir.

 rtfSndPly*40.18*
(٤٠-١٨)
40.18*************وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْاٰزِفَةِ اِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمٖينَ مَا لِلظَّالِمٖينَ مِنْ حَمٖيمٍ وَلَا شَفٖيعٍ يُطَاعُ

40.18 - Ve enzirhum yevmel âzifeti izil gulûbu ledel hanâciri kâzımîn, mâ lizzâlimîne min hamîmiv ve lâ şefîıy yutağ.

40.18 - Onları yaklaşan güne karşı uyar. Zira (o gün) yürekler, (korkudan âdetâ yerinden sökülüp) gırtlaklara dayanmıştır; (kederlerini) yutkunur dururlar. Zâlimlerin ne bir dostu, ne de sözü tutulur bir aracıları yoktur.

 rtfSndPly*40.19*
(٤٠-١٩)
40.19*************يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْاَعْيُنِ وَمَا تُخْفِى الصُّدُورُ

40.19 - Yağlemu hâinetel ağyuni ve mâ tuhfis sudûr.

40.19 - (Allâh) gözlerin hâin (bakışlar)ını ve göğüslerin gizlediği düşünceleri bilir.

 rtfSndPly*40.20*
(٤٠-٢٠)
40.20*************وَاللّٰهُ يَقْضٖى بِالْحَقِّ وَالَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهٖ لَا يَقْضُونَ بِشَیْءٍ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ

40.20 - Vallâhu yagdî bil hagg, vellezîne yed'ûne min dûnihî lâ yagdûne bişeyé', innallâhe huves semîul basîr.

40.20 - Allâh, hak ile hükmeder. O'ndan başka yalvardıkları (tanrılar) ise hiçbir hüküm veremezler. Çünkü işiten, gören yalnız Allah'tır.

 rtfSndPly*40.21*
(٤٠-٢١)
40.21*************اَوَ لَمْ يَسٖيرُوا فِى الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذٖينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْ كَانُوا هُمْ اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاٰثَارًا فِى الْاَرْضِ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍ

40.21 - E ve lem yesîrû fil ardı feyenzurû keyfe kâne âgıbetullezîne kânû min gablihim, kânû hum eşedde minhum guvvetev ve âsâran fil ardı feehazehumullâhu bizunûbihim ve mâ kâne lehum minallâhi miv vâg.

40.21 - (Onlar) Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden önce gelenlerin sonunun nasıl olduğunu görsünler. Onlar kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından kendilerinden daha üstün idiler. Fakat Allâh, onları günâhları yüzünden yakaladı. Onları Allâh'a karşı koruyan olmadı.

 rtfSndPly*40.22*
(٤٠-٢٢)
40.22*************ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانَتْ تَاْتٖيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ اِنَّهُ قَوِىٌّ شَدٖيدُ الْعِقَابِ

40.22 - Zâlike biennehum kânet teé'tîhim rusuluhum bil beyyinâti fekeferû feehazehumullâh, innehû gaviyyun şedîdul ıgâb.

40.22 - Çünkü onlar (öyle kimselerdi ki) elçileri onlara açık kanıtlar getirirdi ama kabul etmezlerdi. Bu yüzden Allâh onları yakaladı. Zira O güçlüdür, cezâsı çetin olandır.

 rtfSndPly*40.23*
(٤٠-٢٣)
40.23*************وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبٖينٍ

40.23 - Ve legad erselnâ mûsâ biâyâtinâ ve sultânim mubîn.

40.23 - Andolsun biz Mûsâ'yı âyetlerimizle ve apaçık bir yetki ile gönderdik:

 rtfSndPly*40.24*
(٤٠-٢٤)
40.24*************اِلٰى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ

40.24 - İlâ fir'avne ve hâmâne ve gârûne fegâlû sâhırun kezzâb.

40.24 - Fir'avn'e, Hâmân'a ve Kârûn'a. "(Bu,) Yalancı bir büyücüdür." dediler.

 rtfSndPly*40.25*
(٤٠-٢٥)
40.25*************فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُوا اَبْنَاءَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَاءَهُمْ وَمَا كَيْدُ الْكَافِرٖينَ اِلَّا فٖى ضَلَالٍ

40.25 - Felemmâ câehum bil haggı min ındinâ gâlugtulû ebnâellezîne âmenû meahû vestahyû nisâehum, ve mâ keydul kâfirîne illâ fî dalâl.

40.25 - (Mûsâ,) Onlara katımızdan hakkı getirince: "Onunla beraber inananların oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın!" dediler. Fakat kâfirlerin tuzağı hep boşa çıkar.

 rtfSndPly*40.26*
(٤٠-٢٦)
40.26*************وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونٖى اَقْتُلْ مُوسٰى وَلْيَدْعُ رَبَّهُ اِنّٖى اَخَافُ اَنْ يُبَدِّلَ دٖينَكُمْ اَوْ اَنْ يُظْهِرَ فِى الْاَرْضِ الْفَسَادَ

40.26 - Ve gâle fir'avnu zerûnî agtul mûsâ vel yed'u rabbeh, innî ehâfu ey yubeddile dînekum ev ey yuzhira fil ardıl fesâd.

40.26 - Fir'avn dedi: "Bırakın Mûsâ'yı öldüreyim de, Rabbine yalvarsın (bakalım O, Mûsâ'yı kurtaracak mı?) Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde fesâd çıkaracağından korkuyorum"

 rtfSndPly*40.27*
(٤٠-٢٧)
40.27*************وَقَالَ مُوسٰى اِنّٖى عُذْتُ بِرَبّٖى وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ

40.27 - Ve gâle mûsâ innî uztu birabbî ve rabbikum min kulli mutekebbiril lâ yué'minu biyevmil hısâb.

40.27 - Mûsâ dedi: "Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz(olan Allâh)a sığındım."

 rtfSndPly*40.28*
(٤٠-٢٨)
40.28*************وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ اٖيمَانَهُ اَتَقْتُلُونَ رَجُلًا اَنْ يَقُولَ رَبِّىَ اللّٰهُ وَقَدْ جَاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْ وَاِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ وَاِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذٖى يَعِدُكُمْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدٖى مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ

40.28 - Ve gâle raculum mué'min, min âli fir'avne yektumu îmânehû etagtulûne raculen ey yegûle rabbiyallâhu ve gad câekum bil beyyinâti mir rabbikum, ve iy yeku kâziben fealeyhi kezibuh, ve iy yeku sâdigay yusıbkum bağdullezî yeıdukum, innallâhe lâ yehdî men huve musrifun kezzâb.

40.28 - Fir'avn âilesinden imanını gizleyen mü'min bir adam (şöyle) dedi: "Rabbim Allah'tır dediği için bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o size Rabbinizden kanıtlar getirmiştir. Eğer yalancı ise yalanı kendi zararınadır. Ve eğer doğru söylüyorsa, size va'dettiklerinin bir kısmı başınıza gelir. Şüphesiz Allâh aşırı giden, yalancı kimseyi doğru yola iletmez."

 rtfSndPly*40.29*
(٤٠-٢٩)
40.29*************يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرٖينَ فِى الْاَرْضِ فَمَنْ يَنْصُرُنَا مِنْ بَاْسِ اللّٰهِ اِنْ جَاءَنَا قَالَ فِرْعَوْنُ مَا اُرٖيكُمْ اِلَّا مَا اَرٰى وَمَا اَهْدٖيكُمْ اِلَّا سَبٖيلَ الرَّشَادِ

40.29 - Yâ gavmi lekumul mulkul yevme zâhirîne fil ard, femey yensurunâ mim beé'sillâhi in câenâ, gâle fir'avnu mâ urîkum illâ mâ erâ ve mâ ehdîkum illâ sebîler raşâd.

40.29 - Ey kavmim, bugün mülk sizindir; buraya siz hâkimsiniz. Eğer bize (Allâh'ın hışmı) gelirse kim bizi ondan kurtarır? Fir'avn dedi: "Ben size yalnız (doğru) gördüğümü gösteriyorum ve ben sizi ancak doğru yola götürüyorum."

 rtfSndPly*40.30*
(٤٠-٣٠)
40.30*************وَقَالَ الَّذٖى اٰمَنَ يَا قَوْمِ اِنّٖى اَخَافُ عَلَيْكُمْ مِثْلَ يَوْمِ الْاَحْزَابِ

40.30 - Ve gâlellezî âmene yâ gavmi innî ehâfu aleykum misle yevmil ahzâb.

40.30 - İnanan adam dedi ki: "Ey kavmim, ben üzerinize önceki toplulukların günü gibi bir günün gelmesinden korkuyorum.

 rtfSndPly*40.31*
(٤٠-٣١)
40.31*************مِثْلَ دَاْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذٖينَ مِنْ بَعْدِهِمْ وَمَا اللّٰهُ يُرٖيدُ ظُلْمًا لِلْعِبَادِ

40.31 - Misle deé'bi gavmi nûhıv ve âdiv ve semûde vellezîne mim bağdihim, ve mallâhu yurîdu zulmel lil ıbâd.

40.31 - Nûh kavminin, 'Âd ve Semûd'un ve onlardan sonrakilerin durumu gibi (bir durumla karşılaşmanızdan kaygı duyuyorum). Allâh kullara zulmetmek istemez, (günâhsız kimselere cezâ vermez).

 rtfSndPly*40.32*
(٤٠-٣٢)
40.32*************وَيَا قَوْمِ اِنّٖى اَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِ

40.32 - Ve yâ gavmi innî ehâfu aleykum yevmet tenâd.

40.32 - Ey kavmim, sizin için o (Yüce Divâna) çağırma (yahut feryâd etme) gününden korkuyorum.

 rtfSndPly*40.33*
(٤٠-٣٣)
40.33*************يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِرٖينَ مَا لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ

40.33 - Yevme tuvellûne mudbirîn, mâ lekum minallâhi min âsım, ve mey yudlilillâhu femâ lehû min hâd.

40.33 - O gün arkanızı dönüp kaç(mak ist)ersiniz ama sizi Allâh(ın azâbın)dan kurtaracak kimse yoktur. Allâh kimi şaşırtırsa artık ona yol gösteren olmaz.

 rtfSndPly*40.34*
(٤٠-٣٤)
40.34*************وَلَقَدْ جَاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فٖى شَكٍّ مِمَّا جَاءَكُمْ بِهٖ حَتّٰى اِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ مِنْ بَعْدِهٖ رَسُولًا كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌ

40.34 - Ve legad câekum yûsufu min gablu bil beyyinâti femâ ziltum fî şekkim mimmâ câekum bih, hattâ izâ heleke gultum ley yeb'asallâhu mim bağdihî rasûlâ, kezâlike yudıllullâhu men huve musrifum murtâb.

40.34 - Daha önce Yûsuf da size açık kanıtlar getirmişti. Onun getirdiklerinden de kuşkulanıp duruyordunuz. Nihâyet o ölünce: 'Allâh ondan sonra elçi göndermez,' dediniz. İşte Allâh, aşırı giden, şüpheci kimseleri böyle saptırır."

 rtfSndPly*40.35*
(٤٠-٣٥)
40.35*************اَلَّذٖينَ يُجَادِلُونَ فٖى اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْ كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ

40.35 - Ellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi biğayri sultânin etâhum, kebura magten ındallâhi ve ındellezîne âmenû, kezâlike yatbeullâhu alâ kulli galbi mutekebbirin cebbâr.

40.35 - Onlar ki kendilerine gelmiş bir delil olmadan Allâh'ın âyetleri hakkında tartışırlar. (Bu hareketleri) Gerek Allâh yanında, gerek inananlar yanında (onlara karşı) ne büyük bir kızgınlık (doğurur)! İşte Allâh, her kibirli zorbanın kalbini böyle mühürler."

 rtfSndPly*40.36*
(٤٠-٣٦)
40.36*************وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لٖى صَرْحًا لَعَلّٖی اَبْلُغُ الْاَسْبَابَ

40.36 - Ve gâle fir'avnu yâ hâmânubni lî sarhal leallî ebluğul esbâb.

40.36 - Fir'avn dedi: "Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap da o sebeplere (yollara) erişeyim:"

 rtfSndPly*40.37*
(٤٠-٣٧)
40.37*************اَسْبَابَ السَّمٰوَاتِ فَاَطَّلِعَ اِلٰى اِلٰهِ مُوسٰى وَاِنّٖى لَاَظُنُّهُ كَاذِبًا وَكَذٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهٖ وَصُدَّ عَنِ السَّبٖيلِ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ اِلَّا فٖى تَبَابٍ

40.37 - Esbâbes semâvâti feettalia ilâ ilâhi mûsâ ve innî leezunnuhû kâzibâ, ve kezâlike zuyyine lifir'avne sûu amelihî ve sudde anis sebîl, ve mâ keydu fir'avne illâ fî tebâb.

40.37 - (Yani) Göklerin yollarına (erişeyim) de çıkıp Mûsâ'nın tanrısına bakayım. Çünkü ben Mûsâ'yı, yalancı sanıyorum. Böylece yaptığı kötü iş, Fir'avn'a süslü gösterildi ve (o), yoldan çıkarıldı. Fir'avn'ın tuzağı, tamamen boşa çıktı.

 rtfSndPly*40.38*
(٤٠-٣٨)
40.38*************وَقَالَ الَّذٖى اٰمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ اَهْدِكُمْ سَبٖيلَ الرَّشَادِ

40.38 - Ve gâlellezî âmene yâ gavmit tebiûni ehdikum sebîler raşâd.

40.38 - İnanan (adam) dedi ki: "Ey kavmim, bana uyun, sizi doğru yola götüreyim."

 rtfSndPly*40.39*
(٤٠-٣٩)
40.39*************يَا قَوْمِ اِنَّمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَاِنَّ الْاٰخِرَةَ هِىَ دَارُ الْقَرَارِ

40.39 - Yâ gavmi innemâ hâzihil hayâtud dunyâ metâğ, ve innel âhırate hiye dârul garâr.

40.39 - Ey kavmim, bu dünyâ hayâtı (kısa) bir geçinmedir. Âhiret ise ebedi olarak durulacak yerdir.

 rtfSndPly*40.40*
(٤٠-٤٠)
40.40*************مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزٰى اِلَّا مِثْلَهَا وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُولٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فٖيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ

40.40 - Men amile seyyieten felâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâliham min zekerin ev unsâ ve huve mué'minun feulâike yedhulûnel cennete yurzegûne fîhâ biğayri hısâb.

40.40 - Kim bir kötülük yaparsa sadece onun (yaptığı kötülük) kadar cezâlanır, ama erkek ve kadından her kim inanarak faydalı bir iş yaparsa onlar cennete girerler ve orada kendilerine hesapsız rızık verilir.

 rtfSndPly*40.41*
(٤٠-٤١)
40.41*************وَيَا قَوْمِ مَا لٖى اَدْعُوكُمْ اِلَى النَّجٰوةِ وَتَدْعُونَنٖى اِلَى النَّارِ

40.41 - Ve yâ gavmi mâlî ed'ûkum ilen necâti ve ted'ûnenî ilen nâr.

40.41 - Ey kavmim, neden ben sizi kurtuluşa çağırdığım halde siz beni ateşe çağırıyorsunuz?

 rtfSndPly*40.42*
(٤٠-٤٢)
40.42*************تَدْعُونَنٖى لِاَكْفُرَ بِاللّٰهِ وَاُشْرِكَ بِهٖ مَا لَيْسَ لٖى بِهٖ عِلْمٌ وَاَنَا اَدْعُوكُمْ اِلَى الْعَزٖيزِ الْغَفَّارِ

40.42 - Ted'ûnenî liekfura billâhi ve uşrike bihî mâ leyse lî bihî ılm, ve ene ed'ûkum ilel azîzil ğaffâr.

40.42 - Siz beni, Allah'a nankörlük etmeğe ve bilmediğim şeyleri O'na ortak koşmağa çağırıyorsunuz; bense sizi O aziz ve çok bağışlayana çağırıyorum.

 rtfSndPly*40.43*
(٤٠-٤٣)
40.43*************لَا جَرَمَ اَنَّمَا تَدْعُونَنٖى اِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِى الدُّنْيَا وَلَا فِى الْاٰخِرَةِ وَاَنَّ مَرَدَّنَا اِلَى اللّٰهِ وَاَنَّ الْمُسْرِفٖينَ هُمْ اَصْحَابُ النَّارِ

40.43 - Lâ cerame ennemâ ted'ûnenî ileyhi leyse lehû dağvetun fid dunyâ ve lâ fil  âhırati ve enne meraddenâ ilallâhi ve ennel musrifîne hum ashâbun nâr.

40.43 - Sizin beni çağırdığınız şeye kesinlikle ne dünyâda, ne de âhirette du'â edilemez (onlar kendilerine yapılan du'âyı duymazlar ve ona cevap veremezler). Bizim dönüşümüz Allah'adır. Aşırı gidenler, işte onlar ateş halkıdır.

 rtfSndPly*40.44*
(٤٠-٤٤)
40.44*************فَسَتَذْكُرُونَ مَا اَقُولُ لَكُمْ وَاُفَوِّضُ اَمْرٖى اِلَى اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ بَصٖيرٌ بِالْعِبَادِ

40.44 - Fesetezkurûne mâ egûlu lekum, ve ufevvidu emrî ilallâh, innallâhe basîrum bil ıbâd.

40.44 - Benim size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a bırakıyorum. Şüphesiz Allâh, kulları görür.

 rtfSndPly*40.45*
(٤٠-٤٥)
40.45*************فَوَقٰيهُ اللّٰهُ سَيِّپَاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِاٰلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ

40.45 - Fevegâhullâhu seyyiâti mâ mekerû ve hâga biâli fir'avne sûul azâb.

40.45 - Allâh onu, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu ve Fir'avn âilesini, azâbın en kötüsü kuşattı:

 rtfSndPly*40.46*
(٤٠-٤٦)
40.46*************اَلنَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ اَدْخِلُوا اٰلَ فِرْعَوْنَ اَشَدَّ الْعَذَابِ

40.46 - Ennâru yuğradûne aleyhâ ğuduvvev ve aşiyyâ, ve yevme tegûmus sâah, edhılû âle fir'avne eşeddel azâb.

40.46 - Ateş! Sabah akşam ona sunulurlar. Kıyâmet koptuğu gün de: "Fir'avn âilesini azâbın en çetinine sokun!" (denilir).

 rtfSndPly*40.47*
(٤٠-٤٧)
40.47*************وَاِذْ يَتَحَاجُّونَ فِى النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفٰؤُا لِلَّذٖينَ اسْتَكْبَرُوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَصٖيبًا مِنَ النَّارِ

40.47 - Ve iz yetehâccûne fin nâri feyegûlud duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fehel entum muğnûne annâ nasîbem minen nâr.

40.47 - Ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken, zayıf olanlar, büyüklük taslayanlara dediler ki: "Biz size uymuştuk. Şimdi siz, şu ateşin ufak bir parçasını bizden savabilir misiniz?"

 rtfSndPly*40.48*
(٤٠-٤٨)
40.48*************قَالَ الَّذٖينَ اسْتَكْبَرُوا اِنَّا كُلٌّ فٖيهَا اِنَّ اللّٰهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ

40.48 - Gâlellezînestekberû innâ kullun fîhâ innallâhe gad hakeme beynel ıbâd.

40.48 - Büyüklük taslayanlar da dediler ki: "Hepimiz de onun içindeyiz. Allâh kulları arasında (böyle) hüküm verdi!"

 rtfSndPly*40.49*
(٤٠-٤٩)
40.49*************وَقَالَ الَّذٖينَ فِى النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْمًا مِنَ الْعَذَابِ

40.49 - Ve gâlellezîne fin nâri lihazeneti cehennemed'û rabbekum yuhaffif annâ yevmem minel azâb.

40.49 - Ateştekiler, cehennemin bekçilerine dediler ki: "Rabbinize du'â edin de hiç değilse bir gün, bizden azâbı biraz hafifletsin!"

 rtfSndPly*40.50*
(٤٠-٥٠)
40.50*************قَالُوا اَوَلَمْ تَكُ تَاْتٖيكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا بَلٰى قَالُوا فَادْعُوا وَمَا دُعٰٶُا الْكَافِرٖينَ اِلَّا فٖى ضَلَالٍ

40.50 - Gâlû eve lem teku teé'tîkum rusulukum bil beyyinât, gâlû belâ, gâlû fed'û, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl.

40.50 - (Bekçiler) Dediler: "Elçileriniz size açık kanıtlar getirmezler miydi?" "Evet (getirirlerdi) dediler. (Bekçiler:) "Öyle ise yalvar(ıp dur)un. Nankörlerin yalvarması hep çıkmazdadır." dediler.

 rtfSndPly*40.51*
(٤٠-٥١)
40.51*************اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا فِى الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُ

40.51 - İnnâ lenensuru rusulenâ vellezîne âmenû fil hayâtid dunyâ ve yevme yegûmul eşhâd.

40.51 - Elbette biz elçilerimize ve inananlara hem dünyâ hayâtında hem, şâhidlerin (şâhidliğe) duracakları günde yardım ederiz.

 rtfSndPly*40.52*
(٤٠-٥٢)
40.52*************يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِمٖينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ

40.52 - Yevme lâ yenfeuz zâlimîne mağziratuhum ve lehumul lağnetu ve lehum sûud dâr.

40.52 - O gün zâlimlere, ma'zeretleri fayda vermez. Onlar için la'net ve yurt(lar)ın en kötüsü vardır.

 rtfSndPly*40.53*
(٤٠-٥٣)
40.53*************وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى وَاَوْرَثْنَا بَنٖى اِسْرَایٖٔلَ الْكِتَابَ

40.53 - Ve legad âteynâ mûsel hudâ ve evrasnâ benî isrâîlel kitâb.

40.53 - Andolsun biz Mûsâ'ya hidâyet verdik ve İsrâiloğullarına o Kitabı mirâs kıldık.

 rtfSndPly*40.54*
(٤٠-٥٤)
40.54*************هُدًى وَذِكْرٰى لِاُولِى الْاَلْبَابِ

40.54 - Hudev ve zikrâ liulil elbâb.

40.54 - (O,) sağduyu sâhiplerine bir yol gösterici ve öğüttür.

 rtfSndPly*40.55*
(٤٠-٥٥)
40.55*************فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِىِّ وَالْاِبْكَارِ

40.55 - Fasbir inne vağdallâhi hagguv vestağfir lizembike ve sebbıh bihamdi rabbike bil aşiyyi vel ibkâr.

40.55 - Sabret, Allâh'ın va'di mutlaka gerçektir. Günâhına da istiğfar et ve akşam sabah Rabbini övgü ile an.

 rtfSndPly*40.56*
(٤٠-٥٦)
40.56*************اِنَّ الَّذٖينَ يُجَادِلُونَ فٖى اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْ اِنْ فٖى صُدُورِهِمْ اِلَّا كِبْرٌ مَا هُمْ بِبَالِغٖيهِ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ اِنَّهُ هُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ

40.56 - İnnellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi biğayri sultânin etâhum in fî sudûrihim illâ kibrum mâ hum bibâliğîh, festeız billâh, innehû huves semîul basîr.

40.56 - Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadan Allâh'ın âyetleri hakkında tartışanlar var ya, onların göğüslerinde, (hiçbir zaman) erişemeyecekleri bir büyüklük taslamaktan başka bir şey yoktur. Sen Allah'a sığın, çünkü işiten, gören O'dur.

 rtfSndPly*40.57*
(٤٠-٥٧)
40.57*************لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

40.57 - Lehalgus semâvâti vel ardı ekberu min halgın nâsi ve lâkinne ekseran nâsi lâ yağlemûn.

40.57 - Gökleri ve yeri yaratmak, insanları yaratmaktan çok daha zordur. Fakat insanların çoğu bilmezler.

 rtfSndPly*40.58*
(٤٠-٥٨)
40.58*************وَمَا يَسْتَوِى الْاَعْمٰى وَالْبَصٖيرُ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسٖیءُ قَلٖيلًا مَا تَتَذَكَّرُونَ

40.58 - Ve mâ yestevil ağmâ vel bâsîru vellezîne âmenû ve amilus sâlihâti ve lel musîé', galîlem mâ tetezekkerûn.

40.58 - Körle gören bir olmaz. İnanan ve iyi işler yapanlarla kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz!

 rtfSndPly*40.59*
(٤٠-٥٩)
40.59*************اِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ فٖيهَا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ

40.59 - İnnes sâate leâtiyetul lâ raybe fîhâ ve lâkinne ekseran nâsi lâ yué'minûn.

40.59 - (Duruşma) sâ'at(i) mutlaka gelecektir. Bunda asla şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu inanmazlar.

 rtfSndPly*40.60*
(٤٠-٦٠)
40.60*************وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونٖى اَسْتَجِبْ لَكُمْ اِنَّ الَّذٖينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتٖى سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرٖينَ

40.60 - Ve gâle rabbukumud'ûnî estecib lekum, innellezîne yestekbirûne an ıbâdetî seyedhulûne cehenneme dâhırîn.

40.60 - Rabbiniz buyurdu ki: "Bana du'â edin, du'ânızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeğe tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir."

 rtfSndPly*40.61*
(٤٠-٦١)
40.61*************اَللّٰهُ الَّذٖى جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فٖيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ

40.61 - Allâhullezî ceale lekumul leyle liteskunû fîhi ven nehâra mubsırâ, innallâhe lezû fadlin alen nâsi ve lâkinne ekseran nâsi lâ yeşkurûn.

40.61 - Allâh O'dur ki size geceyi, içinde istirahat etmeniz için (serin ve karanlık); gündüzü de (işinizi) görmeniz için aydınlık yaptı. Şüphesiz Allâh, insanlara lutufkârdır; fakat insanların çoğu şükretmezler.

 rtfSndPly*40.62*
(٤٠-٦٢)
40.62*************ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَیْءٍ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ

40.62 - Zâlikumullâhu rabbukum hâligu kulli şeyé', lâ ilâhe illâ huve feennâ tué'fekûn.

40.62 - İşte herşeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allâh budur. O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl da (O'nu birlemekten) çevriliyorsunuz?

 rtfSndPly*40.63*
(٤٠-٦٣)
40.63*************كَذٰلِكَ يُؤْفَكُ الَّذٖينَ كَانُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ

40.63 - Kezâlike yué'fekullezîne kânû biâyâtillâhi yechadûn.

40.63 - İşte Allâh'ın âyetlerini kasden inkâr edenler de (haktan) böyle çevriliyorlardı.

 rtfSndPly*40.64*
(٤٠-٦٤)
40.64*************اَللّٰهُ الَّذٖى جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَمٖينَ

40.64 - Allâhullezî ceale lekumul arda garârav ves semâe binâev ve savverakum feahsene suverakum ve razegakum minet tayyibât, zâlikumullâhu rabbukum, fetebarakallâhu rabbul âlemîn.

40.64 - Allâh O'dur ki arzı size durulacak yer, göğü de binâ yaptı; sizi şekillendirdi, şekillerinizi de güzel yaptı. Ve sizi güzel rızıklarla besledi. İşte Rabbiniz Allâh budur. Bütün âlemleri yaratan Allâh, ne yücedir!

 rtfSndPly*40.65*
(٤٠-٦٥)
40.65*************هُوَ الْحَیُّ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

40.65 - Huvel hayyu lâ ilâhe illâ huve fed'ûhu muhlisîne lehud dîn, elhamdu lillâhi rabbil âlemîn.

40.65 - O diridir, O'ndan başka tanrı yoktur. Dini yalnız kendisine hâlis kılarak O'na yalvarın. Hamd, âlemlerin Rabbine mahsustur.

 rtfSndPly*40.66*
(٤٠-٦٦)
40.66*************قُلْ اِنّٖى نُهٖيتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذٖينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَمَّا جَاءَنِىَ الْبَيِّنَاتُ مِنْ رَبّٖى وَاُمِرْتُ اَنْ اُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمٖينَ

40.66 - Gul innî nuhîtu en ağbudellezîne ted'ûne min dûnillâhi lemmâ câeniyel beyyinâtu mir rabbî ve umirtu en uslime lirabbil âlemîn.

40.66 - De ki: "Ben, Rabbimden bana açık deliller gelince, sizin Allah'tan başka yalvardıklarınıza tapmaktan men olundum ve âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolundum."

 rtfSndPly*40.67*
(٤٠-٦٧)
40.67*************هُوَ الَّذٖى خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا اَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًا وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ وَلِتَبْلُغُوا اَجَلًا مُسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

40.67 - Huvellezî halegakum min turabin summe min nutfetin summe min alegatin summe yuhricukum tıflen summe litebluğû eşuddekum summe litekûnû şuyûhâ, ve minkum mey yuteveffâ min gablu ve litebluğû ecelem musemmev ve leallekum tağgılûn.

40.67 - O'dur ki (önce) sizi topraktan, sonra nutfe (sperm)den, sonra alaka (embriyo)dan yarattı. Sonra sizi çocuk olarak (annelerinizin karnından) çıkarıyor. Sonra güçlü çağınıza eresiniz, sonra da ihtiyarlar olasınız diye sizi yaşatıyor. İçinizden kimi de daha önce öldürülüyor. Belli süreye erişmeniz ve aklınızı kullan(ıp Allâh'ın bundaki hikmetlerini anla)manız için (böyle yapıyor).

 rtfSndPly*40.68*
(٤٠-٦٨)
40.68*************هُوَ الَّذٖى يُحْيٖ وَيُمٖيتُ فَاِذَا قَضٰى اَمْرًا فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

40.68 - Huvellezî yuhyî ve yumît, feizâ gadâ emran feinnemâ yegûlu lehû kun feyekûn.

40.68 - Yaşatan ve öldüren O'dur. Bir işin olmasını istedi mi, ona sadece "ol!" der, o da olur.

 rtfSndPly*40.69*
(٤٠-٦٩)
40.69*************اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذٖينَ يُجَادِلُونَ فٖى اٰيَاتِ اللّٰهِ اَنّٰى يُصْرَفُونَ

40.69 - Elem tera ilellezîne yucâdilûne fî âyâtillâh, ennâ yusrafûn.

40.69 - Baksana, Allâh'ın âyetleri hakkında tartışanlar, nasıl (Hak'tan) çevriliyorlar?

 rtfSndPly*40.70*
(٤٠-٧٠)
40.70*************اَلَّذٖينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا اَرْسَلْنَا بِهٖ رُسُلَنَا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ

40.70 - Ellezîne kezzebû bil kitâbi ve bimâ erselnâ bihî rusulenâ fesevfe yağlemûn.

40.70 - O, Kitabı ve elçilerimizi gönderdiğimiz mesajı yalanlayanlar, yakında bileceklerdir!

 rtfSndPly*40.71*
(٤٠-٧١)
40.71*************اِذِ الْاَغْلَالُ فٖى اَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُ يُسْحَبُونَ

40.71 - İzil ağlâlu fî ağnâgıhim ves selâsil, yushabûn.

40.71 - Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde sürüklenceklerdir.

 rtfSndPly*40.72*
(٤٠-٧٢)
40.72*************فِى الْحَمٖيمِ ثُمَّ فِى النَّارِ يُسْجَرُونَ

40.72 - Fil hamîmi summe fin nâri yuscerûn.

40.72 - Kaynar su içinde. Sonra da ateşte yakılacaklardır.

 rtfSndPly*40.73*
(٤٠-٧٣)
40.73*************ثُمَّ قٖيلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تُشْرِكُونَ

40.73 - Summe gîle lehum eyne mâ kuntum tuşrikûn.

40.73 - Sonra onlara denilecektir: "Ortak koştuklarınız nerede?

 rtfSndPly*40.74*
(٤٠-٧٤)
40.74*************مِنْ دُونِ اللّٰهِ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُوا مِنْ قَبْلُ شَيْپًا كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ الْكَافِرٖينَ

40.74 - Min dûnillâh, gâlû dallû annâ bel lem nekun ned'û min gablu şey'â, kezâlike yudıllullâhul kâfirîn.

40.74 - Allah'tan başka (taptıklarınız)?" Diyecekler ki: "Bizden (uzaklaşıp) kayboldular; hayır, meğer biz önceden hiçbir şeye tapmıyormuşuz, (taptıklarımız hiçbir şey değilmiş)!" İşte Allâh, kâfirleri böyle şaşırtır.

 rtfSndPly*40.75*
(٤٠-٧٥)
40.75*************ذٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِى الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَ

40.75 - Zâlikum bimâ kuntum tefrahûne fil ardı biğayril haggı ve bimâ kuntum temrahûn.

40.75 - Bu durum, sizin yeryüzünde haksız olarak şımarmanızdan ve bölürlenmenizden ötürüdür.

 rtfSndPly*40.76*
(٤٠-٧٦)
40.76*************اُدْخُلُوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدٖينَ فٖيهَا فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرٖينَ

40.76 - Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, febié'se mesvel mutekebbirîn.

40.76 - Cehennemin kapılarından girin, orada ebedi kalacaksınız. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!

 rtfSndPly*40.77*
(٤٠-٧٧)
40.77*************فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذٖى نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ

40.77 - Fasbir inne vağdallâhi haggun feimmâ nuriyenneke bağdallezî neıduhum ev neteveffeyenneke feileynâ yurceûn.

40.77 - Sabret, Allâh'ın sözü gerçektir. Onları tehdit ettiğimiz şeylerin bir kısmını ya sana gösteririz yahut seni daha önce vefat ettiririz. (Sonunda) onlar bize döndürüleceklerdir.

 rtfSndPly*40.78*
(٤٠-٧٨)
40.78*************وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَاْتِىَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ فَاِذَا جَاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِىَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ

40.78 - Ve legad erselnâ rusulem min gablike minhum men gasasnâ aleyke ve minhum mel lem nagsus aleyk, ve mâ kâne lirasûlin ey yeé'tiye biâyetin illâ biiznillâh, feizâ câe emrullâhi gudıye bil haggı ve hasira hunâlikel mubtılûn.

40.78 - Andolsun biz, senden önce de elçiler gönderdik. Onlardan kimini sana anlattık, kimini de anlatmadık. Hiçbir elçi, Allâh'ın izni olmadan bir mu'cize getiremez. Allâh'ın emri geldiği zaman hak yerine getirilir ve işte o zaman (Allâh'ın âyetlerini) boşa çıkarmağa uğraşanlar, hüsrana uğrarlar.

 rtfSndPly*40.79*
(٤٠-٧٩)
40.79*************اَللّٰهُ الَّذٖى جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَاْكُلُونَ

40.79 - Allâhullezî ceale lekumul en'âme literkebû minhâ ve minhâ teé'kulûn.

40.79 - Allah'tır ki kimine binmeniz, kiminden yemeniz için size hayvanları yarattı.

 rtfSndPly*40.80*
(٤٠-٨٠)
40.80*************وَلَكُمْ فٖيهَا مَنَافِعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً فٖى صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ

40.80 - Ve lekum fîhâ menâfiu ve litebluğû aleyhâ hâceten fî sudûrikum ve aleyhâ ve alel fulki tuhmelûn.

40.80 - Onlarda sizin için (sütleri, derileri, tüyleri gibi daha birçok) faydalar var. Onların üstünde gönüllerinizdeki arzuya erersiniz; onların ve gemilerin üstünde taşınırsınız.

 rtfSndPly*40.81*
(٤٠-٨١)
40.81*************وَيُرٖيكُمْ اٰيَاتِهٖ فَاَیَّ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُنْكِرُونَ

40.81 - Ve yurîkum âyâtih, feeyye âyâtillâhi tunkirûn.

40.81 - (Allâh) Size âyetlerini gösteriyor. Allâh'ın âyetlerinden hangisini inkâr ediyorsunuz?

 rtfSndPly*40.82*
(٤٠-٨٢)
40.82*************اَفَلَمْ يَسٖيرُوا فِى الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِهِمْ كَانُوا اَكْثَرَ مِنْهُمْ وَاَشَدَّ قُوَّةً وَاٰثَارًا فِى الْاَرْضِ فَمَا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

40.82 - Efelem yesîrû fil ardı feyenzurû keyfe kâne âgıbetullezîne min gablihim, kânû eksera minhum ve eşedde guvvetev ve âsâran fil ardı femâ ağnâ anhum mâ kânû yeksibûn.

40.82 - Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler? Onlar, bunlardan daha çok, daha kuvvetli ve yeryüzündeki eserleri bakımından daha sağlam idiler. Ama kazandıkları, kendilerine hiçbir yarar sağlamadı.

 rtfSndPly*40.83*
(٤٠-٨٣)
40.83*************فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهٖ يَسْتَهْزِٶُنَ

40.83 - Felemmâ câethum rusuluhum bil beyyinâti ferihû bimâ ındehum minel ılmi ve hâga bihim mâ kânû bihî yestehziûn.

40.83 - Elçileri onlara açık kanıtlar getirince, yanlarında bulunan bilgi ile sevin(ip övün)düler (peygamberlerin getirdikleri bilgiye değer vermediler, onlarla alay ettiler). Sonunda alay edegeldikleri şey, kendilerini kuşatıverdi.

 rtfSndPly*40.84*
(٤٠-٨٤)
40.84*************فَلَمَّا رَاَوْا بَاْسَنَا قَالُوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِهٖ مُشْرِكٖينَ

40.84 - Felemmâ raev beé'senâ gâlû âmennâ billâhi vahdehû ve kefernâ bimâ kunnâ bihî muşrikîn.

40.84 - Ne zaman ki hışmımızı gördüler: "Tek Allah'a inandık ve O'na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik." dediler.

 rtfSndPly*40.85*
(٤٠-٨٥)
40.85*************فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ اِيمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَاْسَنَا سُنَّتَ اللّٰهِ الَّتٖى قَدْ خَلَتْ فٖى عِبَادِهٖ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ

40.85 - Felem yeku yenfeuhum îmânuhum lemmâ raev beé'senâ, sunnetallâhiletî gad halet fî ıbâdih, ve hasira hunâlikel kâfirûn.

40.85 - Fakat hışmımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine bir fayda sağlamadı. Allâh'ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan yasası budur. İşte o zaman kâfirler ziyana uğramışlardır.