20 Nisan 2012 Cuma

BELED SURESİ



BELED SÜRESİ


1-4 Ayetler
La uksimu bi hazelbeled.
Ve ente hillum bihazelbeled.
Ve validiv ve ma veled.
Lekad halaknel insane fi kebed.
Hazal beled, bu beled, bu ahmaklık, akılsızlık, umursamazlık, düşüncesizlik, kabul edilen, arzu edilen bir durum değildir. Bu ahmaklığa, akılsızlığa yapışmak, tutunmak, sığınmak da kabul edilemez. Zira insan melekelerle donatılmış ve iki yolu da gösteren rehber, vahiy ona sunulmuştur.
Bunu, bu akılsız, vurdumduymaz hali, hill edecek, çözecek, halledecek, üstesinden gelecek de insanın kendisidir. Tüm sorunların üstesinden gelmek, öncelikle insanın inanıp, çalışmasına ve sabrına bağlıdır.

 Aynen, doğumu, dirilişi, bunların oluşumunu düşün. Bir halden başka hale geçişi, değişimi, bunun zahmetlerini sıkıntılarını, çilesini düşün. Zahmetlere katlanınca, ulaşılan nimetleri düşün. Sıkıntılar, acılar, zahmetler oranında sabredilip, direnince nimetlere, güzelliklere ulaşılmaktadır. Bebeğin oluşumu, zahmetini, doğumdaki sancıları, zahmetleri ve neticede ulaşılan muhteşem nimeti hatırla.
Nitekim insan da, kebed içinde, zorluklar, sıkıntılar içinde, ahlaklanır/halaklanır. Sıkıntılarla imtihan edilir. Büyük şahsiyetler büyük acılarla dağlıdır. Bu zor, sıkıntılı şartlar melekelerini, yeteneklerini geliştirir. Zorluklara dayanmak, sabır göstermek, tahammül etmek, direnmek, davaya devam etmek başarı getirir. Kebedler, sıkıntılar insanı, olgunlaştırıp zirveye ulaştırır. Sağlam, azimli, inançlı, Allaha güvenen, güçlü şahsiyetler ile diğerlerinin ayrışmasını sağlar.

5-9 Ayetler
O, kendisine karşı kimse asla güç yetiremez mi sanıyor
"Ben birçok mal telef ettim" diyor
Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?
Biz ona vermedik mi: İki göz
Bir dil, iki dudak?

Bunun sonucu, insan, zorlukları aştıkça, güce, kudrete, mala, makama, iktidara ulaşınca, nimetlerle denenince, vahyi unutanlar, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor. Kendini ilah mı görür. Dilediğini yapabileceğini ve hesap vermeyeceğini mi zanneder.
Bu duruma gelmek için çok mal harcadığını, bunun sonucu, yani kendi emeğiyle ulaştığını mı söyler. Elde ettiklerini kendi mi yarattı. Bunların Maliki kim. İnsan sadece emanetçi değil mi Yaratılışı hiç düşünmez mi. Rabbi bu kanunları ve mevcudatı yaratmasaydı kendisinin bir hiç olduğunu anlamaz mı? Bunların bir deneme, imtihan olduğunu bilmez mi. Buna rağmen bu azgınlık, vahiyden uzak yaşamak, böyle akılsızlık olur mu?
İkram edilen nimetlerde bu nimetleri yaratan, gerçek Maliki olan Allahın hakkı ne olacak, esaret altındakinin, yetimin, yoksulun, yoksunun, bağlı, bağımlı, çaresiz durumda bulunanların hakkı, tüm insanlığa karşı vahyi sorumluluklar unutulacak mı? Bunların çözümüne yönelmeyip, vicdanını rahatlama babından, öyle geçiştirilerek yapılanları, birde ben çok yardım ettim diye abartmak, kibre kapılıp servetiyle ve yaptığı bu harcamalarla övünmek kabul edilemez bir haldir.
Kimsenin kendisini görmediğini, içyüzünü bilmediğini mi sanır. Bu duruma nasıl geldiğinin, neler yaptığının ve neler yapması gerekirken yapmadıklarının bilinmediğini mi zanneder.
Oysa biz ona iki göz sağlamadık mı? Bir dil, iki dudak?  Tüm bunların farkına varmasını, anlamasını, doğruyu görmesini ve Vahye uymasını sağlayacak tüm melekelerle donattık. Kendisi bilip görürken onu Yaratanın, her şeyi bildiğini, gördüğünü nasıl unutur.

10-20 Ayetler
Ona iki tepeyi (anasının iki memesini emmenin veya hayır ve şerrin yolunu) gösterdik
Fakat o, Akabeye, sarp yokuşa atılamadı.
Sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin?
Bir boynu (kölelik zincirinden) çözmek,
Yahut açlık gününde doyurmaktır:
Akrabâ olan yetimi,
Yahut hiçbir şeyi olmayan yoksulu.
Sonra inanıp birbirlerine sabır tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmak.
İşte bunlar meymenet/uğur/bereket ashabıdır.
Ayetlerimizi saklayanlar/yok sayanlar da meş’emet/uğursuzluk-şomluk  yaranının ta kendileridir
Onlar kapıları kapalı bir ateş içerisindedirler

Ona iki yolu, iyi ve kötüye, cennet ve cehenneme, hakka ve haksızlığa, meymeneye ve meş’emeye götüren yolu gösterdik.
Fakat o, sarp yokuşa, doğru ve güzele, hak ve adalete, cennete, övünülecek olana, gurur duyulacak olana atılamadı, yönelmedi, bu uğurda çaba sarf etmedi. İşin esasıyla ilgilenmedi. Vahye uymayı ve hayatı vahye uydurmayı umursamadı. Sosyal sorunlarla, açlıkla, sıkıntılarla, adaletsizlikle, zulümle, haksızlıkla, küfürle mücadele etmedi.
Sen o sarp yokuşun, doğru ve güzel olanın ne olduğundan ne anlarsın. Kıymetini ne bilirsin.
Oysa sarp yokuş; insanı özgürleştirmektir. Her türlü kölelikten, bağımlılıktan kurtarmaktır. Aklı ile Rabbi arasına girmiş ve insanı esir almış, aklını, kalbini ve iradesini perdelemiş, tüm esaretlerden, fikirlerden, sistemlerden, düzenlerden, tuzaklardan ve cazibeli dünya geçimliklerinin köleliğinden, çoğaltma ve yığma hastalığından kurtarma ve kurtulmaktır. Bu amaçla çalışmaktır.
Yahut açlık gününde doyurmaktır. Bu açlık, yoksulluk, yoksunluk sorunlarıyla uğraşıp, çözüm üretmektir. Hem maddi yoksunluk, hem manevi yoksunlukla mücadele etmektir. Kurandan yoksun olanı, kuranla tanıştırmaktır. Yoksun olduğu tüm insani yaşamın araçları olan imkanları temin etmesine destek olmaktır. Balık vermekten başlayıp, balık tutmayı öğretmeye kadar gücünün yettiği, takatinin elverdiğini yapmaktır.
Akrabâ olan yetimi, yahut hiçbir şeyi olmayan yoksulu doyurmaktır. Kurbiyet, tanışıklık, akrabalık, yakınlık olsun olmasın tüm yoksun olanları, tüm yetim, yani güçsüz, çaresiz, aciz, zayıf olanları desteklemektir.
Allaha güvenip, Kuran sistemine, ilkelerine gönülden bağlanıp, bunların yaşama geçmesi için çalışıp, karşılaşılan tüm engellere rağmen mücadeleye devam etmek suretiyle diğer insanlara da sabrı, direnme gücünü, devam etme şevkini yaymak ve kazandırmaktır. Bunları merhametle, karşılık beklemeksizin, ücret ve teşekkür ummaksızın yapmaktır.
İşte bunlar meymenet, uğur, bereket, cennet ashabıdır.
Ayetlerimizi görmezden gelenler, saklayanlar, yok sayanlar, umursamayanlar da meş’emet, uğursuzluk, şomluk, azap yaranının ta kendileridir. Böyle akılsızlık, sorumsuzluk, duyarsızlık içinde olanlar, vahyi öğretiyi görmezden gelenler, buna göre yaşamayanlar, bunu amaç edinmeyenler kabul görmeyeceklerdir.
Öyle ki, onlar vahye duyarsız kalıp, umursamayınca, önem verdikleri ve yüreklerini teslim ettikleri metanın esiri olup, bu esaretin tutkuya dönüşen azabıyla kapıları kapalı, bu tutkularla örülü ve bunların peşindeki koşuşturmalarla geçen bir dünyada, bir ateş içerisinde yaşar. Ve ebedi cehenneme de layık olur.


                                                         ***
BELED SURESİ ÇALIŞMA NOTLARI



1-  لَا اُقْسِمُ بِهٰذَا الْبَلَدِ La uksimu bi hazelbeled.
S. Ateş    Yoo, and içerim bu kente,
YB Hayır bu ahmaklık üzerine yemin edilecek/kabul görecek olan değildir.
Kelimeler/açıklamalar:
Uksimu: Keseme, Bir şeyi bölmek, kısımlarına ayırmak, taksim etmek
   Paylaşmak, bölüşmek, pay, hisse, katkı,
   Kabul, arzu etme,
                                  Yemin,

Beled     :Ahmaklık, akılsızlık, budala, aptal, zavallı
                Alıştırmak, alıştırılmak, uyum sağlamak,
                Belde
Beled kelimesinin geçtiği, 2/162,  14/35, de bu ahmak/zavallı/akılsız olanı yani gereğince kulluk yapmayanı, yani kendisini emin kılması istenir. 95/3 de emin kıldığın bu ahmak/zavallı/akılsız olanı/gereğince kulluk yapamayana bak,  7/58 de akılsız ahmak insanı mecazi olarak anlatır.YB.

2-  وَاَنْتَ حِلٌّ بِهٰذَا الْبَلَدِ Ve ente hillum bihazelbeled.
S. Ateş    Ki sen bu şehire girmekte (burada yaşamakta)sın.
YB Bu ahmaklıkta çözüm sensin (Bu ahmaklığa son verecek olan sensin)
Kelimeler/açıklamalar:
Hill         :Çözmek, kaldırmak, halletmek, çözümlemek, üstesinden gelmek, analiz etmek,
                               Konaklamak, helal, mubah, zevce, helalim,

3- وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ Ve validiv ve ma veled.
S. Ateş    Ve (and içerim) doğurucuya ve doğurduğuna ki,
YB Ve doğurtana/doğurana ve doğana ki
Kelimeler/açıklamalar:
Valid      :Anne veya baba (Bu kelime her ikisi için de kullanılır.)
                               Doğum, meydana getirme, üretme, doğan,

4- لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ فى كَبَدٍ Lekad halaknel insane fi kebed.
S. Ateş    Biz insanı zorluk arasında yarattık.
YB Biz insanı zolukta olabilme ölçüsüyle yaptık. (zorluklara göğüs gerebilecek bir tarzda be ölçüde yaptık)
Kelimeler/açıklamalar:
Haleke  :Bir şeyin ölçüsünü belirlemek, denkleme, ayarlama, takdir etme
               Tabiat, huy, mizaç, ahlak,
               Şekil almak, değişmek,
               Tasarlamak, kurmak, yaratmak, yapmak,
Kebede:Zorluk, sıkıntı, acı, üzüntü,
               Zirveye  ulaşmak,
               Tahammül etmek, sabır, katlanmak,
               Orta, merkez,

5- اَيَحْسَبُ اَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ اَحَدٌ Eyahsebu el ley yakdira 'aleyhi ehad.
S. Ateş    İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
YB (ona bu yeteneği -zorluklara karşı durabilme yeteneği- verme Lekad halaknel insane fi kebed.
mizden dolayı) O kendisine hiç kimsenin güç yetiremeyeceğini mi hesab ediyor/zannediyor?
Kelimeler/açıklamalar:
                Hasebe  :Zannetmek, hesap etmek, muhasebe etmek,
                Len         :Muzariyi gelecek olumsuz zamana çevirir.
                Kadere  :Ayarlamak, takdir, kısıtlama, kudret, kıymet,vb

6- يَقُولُ اَهْلَكْتُ مَالًا لُبَدًا Yekulu ehlektu malel lubeda.
S. Ateş    (Gösteriş ve övünme için) "Ben birçok mal telef ettim" diyor.
YB "Ben çok mal telef ettim" diyor.
Kelimeler/açıklamalar:
Lubed    :Yapışkan, birbirine girmiş yapışmış, geçmiş, çok mal, yığma,
               Yele, aslan yelesi, kalabalık, çokluk,
                Kale       :Söylemek, uydurmak,
                               Söz, görüş, inanç,
                Heleke   :Harcamak, telef etmek, ölmek, mahvolmak, felaket,

7- اَيَحْسَبُ اَنْ لَمْ يَرَهُ اَحَدٌ     Eyahsebu el lem yerahu ehad.
S. Ateş    Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?
YB "Ben birçok mal telef ettim" diyor. / Kimsenin kendisinin içyüzünü bilmediğini mi sanıyor?
Kelimeler/açıklamalar:
                Raeye    :Görmek, zannetmek, bilmek, tanımak, anlamak,
                               Riyakarlık, gösteriş yapmak,

8- اَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِ   Elem nec'al lehu 'ayneyn.
S. Ateş    Biz ona vermedik mi: İki göz
YB Biz ona iki göz sağlamadık mı?
Kelimeler/açıklamalar:
Ayn = göz
Ayneyn = iki göz
                Ceale     :İcat etmek, kılmak, hükmetmek, yapmak,

9- وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ    Ve lisanen ve şefeteyn.
S. Ateş    Bir dil, iki dudak?
YB ve bir dil, iki dudak ?
Kelimeler/açıklamalar:
Lisan = dil
Şefe = dudak ; şefeteyn = iki dudak

10- وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ Ve hedeynahunnecdeyn.
S. Ateş    Ona iki tepeyi (anasının iki memesini emmenin veya hayır ve şerrin yolunu) gösterdik.
YB Ona iki açık saçık olan şeyi (iyi ve kötüyü) (meymene ye ve meş’emeye götüren yolu) gösterdik.
Kelimeler/açıklamalar:
Hedeye:İrşad etme, tarif, açıklama, hediye, kurban, kazandırma, muvaffak etme, iletmek, götürmek,
Necede :Yardım etme, destekleme, terleme, zorluk, sıkıntı,
Bir şeyin açık belirgin hale gelmesi, ayan beyan olması.
                :Tepe, dağ,  

11- فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ     Felaktehamel akabeh.
S. Ateş    Fakat o, sarp yokuşa atılamadı.
YB O zor olan işe koyulmadı.
Kelimeler/açıklamalar:
                Kaheme:Atılmak, göğüs germek, katlanmak,
Akabe:Evlat, topuklar üzerinde ters dönme, son, netice, akıbet, sarp yokuş, takip, izleme, arkayı kontrol etme, takipçi, cezalandırma, azabın büyüğü,
Ekteheme el-akabe = sarp yokuşa atılmak = zor işe koyulmak

12- وَمَا اَدْرٰیكَ مَا الْعَقَبَةُ Ve ma edrake mel'akabeh.
S. Ateş    Sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin?
YB Sen o zor işin ne olduğunu bilir misin?

13- فَكُّ رَقَبَةٍ    Fekku rekabeh.
S. Ateş    Bir boynu (kölelik zincirinden) çözmek,
YB bir kimseyi özgürleştirmektir.
Kelimeler/açıklamalar:
Fekk = bağı çözmek
Rekabeh = boyun
Fekku rekabeh = bir kimseyi özgürleştirmek

14- اَوْ اِطْعَامٌ فى يَوْمٍ ذى مَسْغَبَةٍ    Ev it'amun fi yevmin zi mesğabeh.
S. Ateş    Yahut açlık gününde doyurmaktır:
YB Yahut açlık gününde doyurmaktır

15- يَتيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ   Yetîmen za makrabeh.
S. Ateş    Akrabâ olan yetimi,
YB Akrabâ olan yetimi
Kelimeler/açıklamalar:
Yeteme : Yetime yetim denilmesi zayıflığı sebebiyledir». Zira bu kelimenin kökü zayıf demektir. A Arslan.

16- اَوْ مِسْكينًا ذَا مَتْرَبَةٍ    Ev miskînen za metrabeh.
S. Ateş    Yahut hiçbir şeyi olmayan yoksulu.
YB Yahut hiçbir şeyi olmayan yoksulu
Kelimeler/açıklamalar:
                Terabe   :Toprak, aynı yaşta, göğüs kaburga kemiği, şiddetli yoksulluk,

17- ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذينَ اٰمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ Summe kane minellezîne amenu ve tevasav bissabri ve tevasav bilmerhameh.
S. Ateş    Sonra inanıp birbirlerine sabır tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmak.
YB sonra da güvenip de sabrı/kararlılıkla uğraşı vermeyi tavsiyeleşenlerden ve merhameti/karşılıksın birbirine vermeyi tavsiyeleşenlerden olmaktır.
Kelimeler/açıklamalar:
                Emene   :Emin, güvenme, inanma, korkmama, emanet,
                Sabera   :Sabır, tahammül,  cüret, bekleme, beka, oruç

18- اُولٰئِكَ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ     Ulaike eshabul meymeneh
S. Ateş    İşte onlar sağın adamlarıdır (Kitabı sağından verilen uğurlu kişilerdir).
YB İşte bunlar meymenet/uğur/bereket ashabıdır.

19- وَالَّذينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْپَمَةِ     Vellezîne keferu biayatina hum ashabulmeş'emeh.
S. Ateş    Âyetlerimizi tanımayanlar ise solun adamlarıdır (Kitabı solundan verilen uğursuz kişilerdir).
YB Ayetlerimizi saklayanlar/yok sayanlar da meş’emet/uğursuzluk-şomluk  yaranının ta kendileridir.

20- عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ    Aleyhim narun mu'sadeh.
S. Ateş    Onlara (kapıları) üzerlerine kilitlenecek bir ateş vardır
YB Onlar kapıları kapalı bir ateş içerisindedirler. (içinden çıkamayacakları bir ateş içerisindedirler)
Kelimeler/açıklamalar:
                Esede:Kapatılmış, örtülmüş.


ARAPÇASI OKUNUŞU YAKLAŞIK MEALİ

(٩٠-١)
لَا اُقْسِمُ بِهٰذَا الْبَلَدِ

90.1 - Lâ ugsimu bihâzel beled.

90.1 - Yoo, and içerim bu kente,

 rtfSndPly*90.2*
(٩٠-٢)
90.2*************
وَاَنْتَ حِلٌّ بِهٰذَا الْبَلَدِ

90.2 - Ve ente hıllum bihâzel beled.

90.2 - Ki sen bu şehire girmekte (burada yaşamakta)sın.

 rtfSndPly*90.3*
(٩٠-٣)
90.3*************
وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ

90.3 - Ve vâlidiv ve mâ veled.

90.3 - Ve (and içerim) doğurucuya ve doğurduğuna ki,

 rtfSndPly*90.4*
(٩٠-٤)
90.4*************
لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ فٖى كَبَدٍ

90.4 - Legad halagnel insâne fî kebed.

90.4 - Biz insanı zorluk arasında yarattık.

 rtfSndPly*90.5*
(٩٠-٥)
90.5*************
اَيَحْسَبُ اَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ اَحَدٌ

90.5 - Eyahsebu el ley yagdira aleyhi ehad.

90.5 - İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

 rtfSndPly*90.6*
(٩٠-٦)
90.6*************
يَقُولُ اَهْلَكْتُ مَالًا لُبَدًا

90.6 - Yegûlu ehlektu mâlel lubedâ.

90.6 - (Gösteriş ve övünme için) "Ben birçok mal telef ettim" diyor.

 rtfSndPly*90.7*
(٩٠-٧)
90.7*************
اَيَحْسَبُ اَنْ لَمْ يَرَهُ اَحَدٌ

90.7 - Eyahsebu el lem yerahû ehad.

90.7 - Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?

 rtfSndPly*90.8*
(٩٠-٨)
90.8*************
اَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِ

90.8 - Elem nec'al lehû ayneyn.

90.8 - Biz ona vermedik mi: İki göz

 rtfSndPly*90.9*
(٩٠-٩)
90.9*************
وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ

90.9 - Ve lisânen ve şefeteyn.

90.9 - Bir dil, iki dudak?

 rtfSndPly*90.10*
(٩٠-١٠)
90.10*************
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ

90.10 - Ve hedeynâhun necdeyn.

90.10 - Ona iki tepeyi (anasının iki memesini emmenin veya hayır ve şerrin yolunu) gösterdik.

 rtfSndPly*90.11*
(٩٠-١١)
90.11*************
فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ

90.11 - Felagtehamel agabeh.

90.11 - Fakat o, sarp yokuşa atılamadı.

 rtfSndPly*90.12*
(٩٠-١٢)
90.12*************
وَمَا اَدْرٰیكَ مَا الْعَقَبَةُ

90.12 - Ve mâ edrâke mel agabeh.

90.12 - Sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin?

 rtfSndPly*90.13*
(٩٠-١٣)
90.13*************
فَكُّ رَقَبَةٍ

90.13 - Fekku ragabeh.

90.13 - Bir boynu (kölelik zincirinden) çözmek,

 rtfSndPly*90.14*
(٩٠-١٤)
90.14*************
اَوْ اِطْعَامٌ فٖى يَوْمٍ ذٖى مَسْغَبَةٍ

90.14 - Ev ıt'âmun fî yevmin zî mesğabeh.

90.14 - Yahut açlık gününde doyurmaktır:

 rtfSndPly*90.15*
(٩٠-١٥)
90.15*************
يَتٖيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ

90.15 - Yetîmen zâ magrabeh.

90.15 - Akrabâ olan yetimi,

 rtfSndPly*90.16*
(٩٠-١٦)
90.16*************
اَوْ مِسْكٖينًا ذَا مَتْرَبَةٍ

90.16 - Ev miskînen zâ metrabeh.

90.16 - Yahut hiçbir şeyi olmayan yoksulu.

 rtfSndPly*90.17*
(٩٠-١٧)
90.17*************
ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ

90.17 - Summe kâne minellezîne âmenû ve tevâsav bis sabri ve tevâsav bil merhameh.

90.17 - Sonra inanıp birbirlerine sabır tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmak.

 rtfSndPly*90.18*
(٩٠-١٨)
90.18*************
اُولٰئِكَ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ

90.18 - Ulâike ashâbul meymeneh

90.18 - İşte onlar sağın adamlarıdır (Kitabı sağından verilen uğurlu kişilerdir).

 rtfSndPly*90.19*
(٩٠-١٩)
90.19*************
وَالَّذٖينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْپَمَةِ

90.19 - Vellezîne keferû biâyâtinâ hum ashâbul meş'emeh.

90.19 - Âyetlerimizi tanımayanlar ise solun adamlarıdır (Kitabı solundan verilen uğursuz kişilerdir).

 rtfSndPly*90.20*
(٩٠-٢٠)
90.20*************
عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ

90.20 - Aleyhim nârum mué'sadeh.

90.20 - Onlara (kapıları) üzerlerine kilitlenecek bir ateş vardır!




201 yorum:

«En Eski   ‹Eski   201 – 201 / 201
jenipatty dedi ki...

Hello, all the time i used to check webpage posts here in the early hours
in the dawn, because i like to find out more and more.

«En Eski ‹Eski   201 – 201 / 201   Yeni› En yeni»

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı