30 Ekim 2012 Salı

BEYYİNE SURESİ


BEYYİNE SURESİ


1-3 Kitap ehlinden/buyruk sahiplerinden/iktidar ehlinden/dinin önde gidenlerinden/ileri gelenlerden/yönetici elit sınıftan,
ve müşriklerden/şirk koşanlardan/Allah’a ortak olma iddiasında olanlardan/Allah’a beraber Onun ilkelerine aykırılıklara tapanlardan, öğretileri benimseyenlerden, sistemleri, kuralları ölçü alanlardan,
gerçekleri gizleyen kimseler
kendilerine beyyine/apaçık olan - içinde değerli yasalar/kitaplar olan
tertemiz sahifeleri okuyan, yani, bunları yaşamda gösteren, iyilikler, fedakarlıklar yapan ve yaşayan, Allah tarafından gönderilmiş bir elçi – gelinceye kadar
münfek/güçsüz/takatsiz/birbirinden sökülmüş olmadılar.

4-Ve o, kendilerine kitap/yasa verilen kişiler,
(maalesef) ancak kendilerine beyyine/açık kanıt, Kuran, evrensel ilkeler geldikten sonra
ayrılığa düştüler/AYRIŞMAYA başladılar

Ayırt edici tek ölçü Kurandır. Kuranı, ölçü yapınca iman edenler ve diğerleri ayrışır. Kuran tek ahlak ölçüsü olarak ele alındığında saflar belirginleşir.
Önde olanlar, ileri gelenler, yönetenler, makam ve mevkilere oturanlar ve buyruk sahiplerine ve sundukları tüm kurallara karşı KURAN VE İLKELERİ ortaya konulunca ayrışma başlar.

Kuranı ikra yapmak, topluma yaptırmak ve  yaşayan Kuran olmak esastır. Değişim de böyle başlamaktadır. Birey veya topluluk yaşayan Kuran olmakla birlikte ayrışma gerçekleşmekte ve değişim ve dönüşüm başlamaktadır.

Bu ayetlerde her yerde, herkese karşı ve her durumda KURAN VE İLKELERİNİN açıkça ortaya konulması, yaşanılması durumunda, ayrışmanın olacağı ve değişim ve dönüşümün başlayacağı ilkesi açıklanmaktadır. Nitekim sonraki ayetlerde de insandan beklenilenin de bu gerçek olduğu vurgusu, dini/yaşamı yalnız Allah'a hâlis kılma ve sadece Ona kul olma, yani onun ilkelerine aykırılığı hali reddetme emredilerek yapılmaktadır.

İşte sorun burada başlamaktadır. Rabbimiz kim, bizi kim terbiye ediyor. Ahlakımızı yaşamımızı, kurallarımızı, sistemimizi, düzenimizi kim belirliyor. Neyi ölçü alıyoruz. Yaşam amacımız ne. Ne için yaşıyor, ölesiye çabalıyoruz. Mal, mülk, makam vb şeyleri araç olmaktan çıkarıp amaç mı edinmişiz. Bunların kölesi kulu mu olmuşuz. Varsa yoksa çoğaltma yarışının tutsağı mıyız. Bu ve benzeri soruların cevabı için KURAN VE İLKELERİ önümüze aldığımızda, durumu görüp, seçimimizi yeniden yapılandırmalı ve yolumuzu belirlemeliyiz. Ayrışmayı içimizde dünyamızda yapıp değişime başlamalıyız.
Bunu bireysel yaptığımız gibi ailesel ve toplumsal da gerçekleştirmeli KURAN VE İLKELERİ esas alanlarla aynı saflarda olmalıyız. Bunun için yapılması gerekenlerde aşağıdaki ayetlerinde de sayılmıştır.

15 Ekim 2012 Pazartesi

TİN SURESİ


TİN SURESİ




1-Tin'i ve Zeytûn'u düşün.  Zeytunu, nuru, aydınlığı, gelişimi düşün,

ve bu nura karşı duranı, tini, cehalet hastalığını, karanlığı düşün,

2-5-Ve tûri sînîn Ve hâzel beledil emîn.Legad halagnel insâne fî ahseni tagvîm ( Biz insanı en güzel biçimde yarattık). Summe radednâhu esfele sâfilîn(Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik).
En güzel biçimde yaratılıp, geliştirilip yüceltilen, maddi ve manevi gelişerek ahseni takvim olması için
nurla, en güzel ahlakı ilkelerle, evrensel doğrularla, Kuranla desteklenen insan,
Rabbi ve Kuran yerine,
başkasının ahlakına, terbiyesine tabi olursa,
Turu sinine, senelerin getirdiği düzene, töreye, tavra, alışkanlıklara teslim olursa,
beledil emîni, içinde bulunduğu cehaleti, ahmaklığı, karanlığı emin bulursa,
bu durumu vazgeçilmez görürse,
aşağıların aşağısına düşer, madden büyüse de manen ahlaken büyümediği için esfele safiline düşer ve sefil olur.
Bu nurla tinini değiştirirse, senelerin getirdiği düzene, töreye, tavra, alışkanlıklarını, emin sandığı halini terk eder ve aydınlatırsa ahseni takvim olur.

6-İllellezîne âmenû ve amilus sâlihâti felehum ecrun ğayru memnûn (Yalnız inanıp iyi işler yapanlar hariç. Onlar için kesintisiz bir mükâfât vardır).
Şüphesiz inanan/Allah’a güvenen /Kurana değer veren/ Kitaptaki ilkelere teslim olan/Kurana göre yaşam sergileyen/ başka sistemleri, düzenleri, ahlaki değerleri reddeden /tüm ilahlardan, bağımlılıktan kurtulan
ve salihatı işleyen/ Kuran nuruyla yoğrulup kendi salahiyetlerini kullanarak Kurana uygun kararlarını verip, islah edici, kalıcı, değiştirici, dönüştürücü, düzeltici işer yapan/Kuranın öğretisine göre davranan/Kuranın yaşam kitabı yapılmasına çalışan kimseler,
bu sefil duruma düşmekten kurtulur.
Yine insanlar Kurana uymaları sonucu, Kuranın nuruyla kesintisiz nimetlere ecirlere, yüceliklere ve bahtiyarlıklara ulaşırlar.

7-Femâ yukezzibuke bağdu bid dîn. Böyle iken sana dini yalanlatan nedir?Böyle iken, bu yoldan, Kurandan ayıran nedir.
Kurandan uzak yaşatan nedir.
Kuranın öngördüğü insan tipinden gayri hallere düşüren nedir.
Dini, din gününü, hesabı unutturan, yalanlatan nedir.
Bunları düşün, aklet, anla ve bu esaretten, sefillikten, kölelikten,  kurtul.
Kuranın yolunda giderek cennet gibi bir yaşam sür.

8-Eleysallâhu biahkemil hâkimîn. Allâh, hüküm verenlerin en iyisi değil midir?
Zira, Allah hüküm verenlerin en iyisi,
Ahkamı, en güzel,
kuralları en mükemmel,
terbiyesi en muhteşem olandır.
 
TİN SURESİ ÇALIŞMA NOTLARI


1 Ekim 2012 Pazartesi

İNŞİRAH SURESİ





İNŞİRAH SURESİ


Biz senin (bunalan) göğsünü açmadık mı
Kuranı yaşam kitabı yapma yolunda çabalayanların, zorluklarla, sıkıntılarla, şer cephesiyle, kavmin ileri gelenleriyle, kurulu sistemden nemalaşanlar ve bu sistemle bütünleşenlerle mücadelesinde karşılaşılan, tehdit, yokluk ambargo, baskı ve zulüm nedeniyle yaşanılan sıkıntılardan kurtuluşun ve başarıya ulaşmanın yolu ve müjdesi verilmektedir. Davaya bağlılık ölçüsünde, bu sorunların çözümünde inşirah olunacağı ilkesi açıklanmaktadır.

Esasen, Kuran ayetleri inşirah ederek yol göstermekte, bakış açısını değiştirmekte, motivasyonunu artırmakta ve cennet vari yaşama ulaştırmaktadır. İnşirah insanda olduğu gibi, toplumda da Kuran ayetlerini ıkra yapma ölçüsünde tecelli etmektedir. Kuranı ikra yaptıkça yücelirken, ikradan uzaklaştıkça alçalmakta ve seviye kaybetmektedir. Tarih ve insanın yaşamı bunun örnekleriyle doludur.

ŞERH-I SADR: Deyimi oluşturan sözcüklerden biri olan “- şerh” sözcüğü aslen et ve benzeri şeyleri açmak, yaymak, açıp yayarak genişletmek anlamındadır. Deyimin ikinci sözcüğü “ - sadr” ise, her şeyin ön ve baş tarafı, insan vücudunun kalp ve ciğerleri de içine alan baş ile bel arasındaki bölümünün ön kısmı, yani sine, göğüs, bağır denilen bölgesidir. Ayrıca “sadr” sözcüğü, kinaye olarak - kalp” ve - nefs” sözcükleri için de kullanılır.Yukarıda açıkladığımız “şerh” ve “sadr” sözcüklerinden oluşan - şerh-ı sadr” tamlamasının sözcük anlamı “göğüsün açılması” demektir. Deyim olarak ise “göğüs ve kalp ferahlığı” demektir. Bu deyim aynı zamanda ruhsal sevinç, şevk, bilgi ve tahammül genişliği anlamlarına da gelir. Nitekim Arap dilinin ve Kur’ân kavramlarının büyük otoritelerinden olan Ragıb, Müfredat adlı eserinde “şerh-ı sadr” deyimi için “ilâhî nurla göğsün genişlemesi, Allah tarafından bir huzur ve rahatlatmadır” açıklamasını yapmıştır. (el-Müfredat, S. 258)
Bu deyimin karşıt anlamlısı olarak “- dîg-ı sadr [göğüs darlığı]” deyimi kullanılır. Türkçeye “tazyik [sıkıştırmak]” olarak geçen “- dîg” sözcüğü, çok sıkıştırmak, âdeta presle sıkıştırmak demektir. Göğsün sıkışması sebebiyle oluşan sıkıntıdan dolayı deyim “göğüs darlığı” anlamını kazanır. Bu nedenle - dîg-ı sadr” deyimi, manevî açıdan iç sıkıntısı, ümitsizlik, karamsarlık, manevî çöküntü anlamlarında kullanılır. Nitekim 15Hicr 97“ Ve hiç kuşkusuz, gerçekte onların söyledikleri sebebiyle gönlünün daraldığını biliyoruz” ifadesi de peygamberimizin çektiği böyle bir manevî sıkıntıyı dile getirmektedir.HYılmaz.
Bu kelimeler, Kuranda manevi rahatlama, huzur bulma anlamında kullanılmaktadır, maddi bir yarma ve ayırma işlemini ifade etmemektedir.MOkuyan.
Peygamberin, çocukluk veya sonraki dönemlerde kgöğsünün yarılması, kalbinin çıkarılması, zemzemle yıkanması, sonra yerine konulması şeklindeki yaklaşımların Kurandan delili bulunmamaktadır.MOkuyan.

 şerh-ı sadr” deyimi, Kur’ân’da beş yerde geçmektedir:
6Enam 125.Ve sonra, Allah kimi doğru yola iletmek isterse, İslâm için onun göğsünü açar. Kimi de saptırmak isterse, göğsünü öyle sıkar ki, o, göğe yükseliyormuş gibi olur. İşte böyle, Allah, pisliği iman etmeyenlerin üzerine kılar [bırakır, atar] .
16Nahl 106.Kalbi iman ile yatışmış halde iken baskıyla zorlanan kimse hariç, kim imanından sonra Allah’a küfür eder, İNKARA GÖĞSÜNÜ açarsa, böylelerinin üzerine Allah’tan bir gazap iner. Bunlar için büyük bir azap da vardır.
20Ta Ha 25–28.Mûsâ dedi ki: “Rabbim! Göğsümü aç, işimi bana kolaylaştır. Dilimden de düğümü çöz ki, sözümü iyi anlasınlar.”
39Zümer 22.Allah’ın İslâm için göğsünü açtığı kimse, Rabbinden bir ışık/aydınlık üzerinde olmaz mı? Allah’ın zikrine karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte onlar apaçık sapıklık içindedirler.
Daralmak, sıkışmak, aciz kalmak anlamına gelen Dat-Kaf dıkı kelimesi 6/125, 9/25, 9/118, 11/12, 11/77, 15/97, 16/127, 26/13, 27/70, 29/33, 65/6 olmak üzere 11 yerde geçmektedir.
Bu iki kelime, aynı ayette karşıt anlamlarıyla yer aldığı gibi, farklı ayetlerde de kullanılmıştır.  Örneğin:
6/125 de dıkı ve şerh kelimeleri aynı ayette karşıt manada, göğsün daralması ve göğsün açılması anlamında kullanılmıştır.
Yine, Musa’nın aynı yakarışının anlatıldığı iki ayrı ayette:
26/13   وَيَضٖيقُ صَدْرٖى وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانٖى فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ    Ve yediku sadri ve la yentaliku lisani fe ersil ila harûn.  Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor (tutukluk yapıyor), onun için Hârûn'a da elçilik ver." 
20/25   قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لٖى صَدْرٖی     Kale rabbişrah li sadri.  (Mûsâ) dedi ki: "Rabbim, benim göğsümü aç (risalet görevini yüklenebilmesi için yüreğimi genişlet)"
26/13 de göğsüm daralıyor denirken 20/25 de ise göğsümü aç kelimesi kullanılmaktadır.
Göğsün inşirah eyleminin, bakış açısının, ufkunun açılması, motivasyonunun artırılması vb anlamlara geldiği anlaşılmaktadır.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı